-prenses zinia’ya…
uzun rüzgarlar karanlığın dalgın sansarları
atlayıp dağıtırlar telaşlarıyla ürperen karları
sihirli bir lambadır bardaktaki güller gecede
yıldızlar donmuş göllere düşen buz billurları
düşten geyikler kudurtur kızıl buğulu kurtları
bir ulumadır kanlı/açlıkları uzar gecede
duman dumana kaybolur kar ışığında kısrakları
nedir saklı bir özlem midir kızak çıngırakları
geçen yüzyıldan kalma bulutlu bir pencerede
köpekler mi sarmıştır kar uykusunda koruları
yankılanır saltanatlı bir geçmişten av boruları
yalan değildir yaşanmıştır kimbilir ne zaman nerede
dinmez boşluklarda karın soğuk ve sürekli ısrarı
yumuşak hantallığıyla kaplayışı uçurumları
kül mavisi bir pus ufka bir perde çeker de
kayıp kervanlar belirir uyandırıp korkunç hanları
duyulur batmış şehirlerin boğuk sabah ezanları
kılıç gibi bir mehtabın yarattığı o depremde
getirir akla çocukluktan bilinmez hangi soruları
kar gecesi uyandırır ölüme değgin korkuları
yalnızlık bir samanyoludur genişler düşüncede