beni su olduğuma inandırıyorlardı hikmet
beni daha başka bir şey olamayacağıma
beni iyi ki size inanmamaya
çok söylüyorlardı hikmet, tekrar ne fena
beni bir su birikintisiyle karıştırıyorlardı
dağlardan inip gelmiş olanla
kapalı şeylere hiç sevinmemiştim
dağ yolları gibiydim kim gitse
doğru yerde olmak istemiyordum hikmet
bazen sende u harfini düşünüyordum olmuyordu
kavram olmaya hazır değildim
sizinle olmaya hazır değildim
beni içinizde bir tarladan bildiniz
sizi karnımda yatırdılar. o büyük boşlukta.
ben de bir kadının boşluğundan doğdum
ben seni geçecek sandım
durunca dedim birazdan gidecek
öyle bir boşluktan olduğumdan
soramadım kimseye hikmet nerede
ama sen o şeye inanıyordun ben yüzüne
sen zalimler demiyordun ama susuyordun
ayaklarını karnına çeker gibi susuyordun
beni nasıl diyorsun öyle merak ediyordum
birini söylerken duymuştum seni
karıştıracak sakal bulamıyordun ki
yine gam yükünün kervanı geldi
Etiket arşivi: Didem Gülçin Erdem
demir tozu
Salınacak
“biriyim, cesurum, var mısın ellerime
bir başka sabaha kadar içelim.”
Edip Cansever
saçımdaki örgüyü açmakla başlayacağım söze
kasabalar istasyonlarından başlar, her zaman
su kenarına kurulmaz çadır ve benim ayvalarım
güneşte üşür, karıncalarım bir devin avucunda
ne kadar yel diyorsan o kadar sağırım sana
kulak arkalarım çiçeklerin tutunsun diyeydi
toprağım diyorsun ben bir avucum açar mısın meyvene
ellerin diyorum yeni çıkmış bahçeden
içimden geçen çölle dilinden geçen işaretsiz levha
şaşıralım içindi, dilinin tek bir tüyünden
kirli beyaz bir melek doğrulabilirdi ama kanatsız
su çekildi, kum dememi bekliyorsan tanrı da
bu kadar beklemişti, büyük harfle başlamaktan
başka işe yaramıyor şimdi ismi, bağışlamadan
kalkıp yıkadın en çok da boynuma haksızlık eden
nefesini, bundan mıydı kına tutmaması sesinin
bir boğumluk incir rakısıyla devam edeceğim sonra
hangi yanımdaki hangi örgümün kaçıncı boğumu
serçelerinle ördüğünden tutamları aralıklı
kız çocuklarının saçlarına kuşlar konsun diyeydi
bıyıklı babalar, ama serçelerle saç örmeyi
annem bile bilmezdi, babamın bıyık bırakmayı
kuşyemliklerini doldurmayı bilmediği gibi, bu yüzden
hızla havalanan bir salıncaktan inmedi hala çocukluğum
Teselli
Bilirim iyi bir şarap çıkmayacak
Bu sevdanın bağından
Gözüm senin boşluğunda kaldı
Benimki dar, havasız
Yüreği kar toplamayana
Fırtına sorulur mu
Düzyazı uzatır ömrünü
Şiir söz dilenmez
Ellerin nar
Tuttuğumda bu kadar
Kalabalık değillerdi
Günden güne çoğaldılar
Hiç değilse dalgakıranlarla
Arası iyi kağıdın
Hiç değilse kiracıyız bu şiirde
Uzun kalacak kadar
Komşu değiliz yalanla
Hiç değilse trenli hala çocukluklar
Bir şiirin beş parmağı aynı olur mu
Bir narın her bir tanesi
Aldım gözlerini içimde gezdirdim
Ipek bir şal gibi dolandı omzuma gece
Aldım geceyi yıkadım taş bir avluda
Sözünde mavi olmayana okyanus sorulur mu
Didem Gülçin Erdem
Tehlikeli Belki
bir martı en fazla kanadından kırılır
bilsen bu kadar bakmazdın saate
sesimin üstüne tarçın sevmezdim
dökmek dil alışkanlığındı
ışığa bulanmış parmak arası perdelerin
çöl kenarı avuçlarından öpmüyorum bile
beni hep sormadan cevapla en çok da ellerimi
sağdakini biraz daha diğerinden
çünkü her acı üç harfli değil
bunu taşlardan öğrendim, adını da
şimdi ben ıslaksam
dille kapatılmış bir zarf kadar, hepsi o
Didem Gülçin Erdem