RSS

Otoportre

28 May

Bilgisayar, kalem ve daktilo arasında geçiyor
günümün yarısı. Bir gün yarım yüzyıl olacak bu.
Yabancı şehirlerde yaşıyorum ve yabancı insanlarla
bana yabancı konular hakkında konuşuyorum bazen.
Çok müzik dinliyorum: Bach, Mahler, Chopin, Şostakoviç.
Gücü, zaafı ve acıyı buluyorum müzikte, üç şey.
Dördüncüsünün adı yok bende.
Şairleri okuyorum, yaşayan ve ölü şairleri; azmi,
inancı ve gururu öğreniyorum onlardan. Büyük
filozofları anlamaya çalışıyorum –çoğu zaman küçücük
bir parçasını anlıyorum o değerli düşüncelerinin ama.
Uzun yürüyüşler yapmayı seviyorum Paris sokaklarında;
kıskançlığın, öfkenin ya da arzunun harekete geçirdiği
diğer insanlara bakmayı; elden ele geçen ve yavaş yavaş
o yuvarlak formlarını kaybeden (ve imparatorlarının
yüzü silinen) bozuklukları gözlemeyi.
Yanımda ağaçlar büyüyor, hiçbir şey söylemeden
o umarsız yeşil mükemmelliklerinden başka.
Siyah kuşlar yürüyor tarlalarda,
bir şey bekliyorlar daha, İspanyol dulları gibi sabırla.
Artık genç değilim ama benden yaşlılar var hala.
O derin uykuyu seviyorum, bir gün artık olmadığımda
ve köy yollarında hızla bisiklet sürmeyi, açık gökyüzündeki
bulutlar gibi silikleşirken kavaklar ve evler yanımsıra.
Bazen müzelerde gördüğüm tablolar bir şey diyorlar bana,
ve bütün ironileri kayboluveriyor o anda.
Karımın yüzünü izlemeyi seviyorum.
Her hafta, Pazar günü, babamı arıyorum.
İki haftada bir arkadaşlarımla buluşuyorum,
böyle gösteriyoruz birbirimize sadakatimizi.
Ülkem bir kötülükten kurtuldu. Ama isterim ki
bir diğer kurtuluş daha izlesin bunu.
Benim de bir faydan dokunur mu? Bilmiyorum.
Denizin çocuğu değilim ben,
Antonio Machado’nun kendisi hakkında yazdığı gibi,
ama havanın, nanenin ve çellonun çocuğuyum
ve koca dünyanın bütün yolları kesişmiyor,
şimdilik bana ait olan bu hayatın
patikalarıyla.

Adam Zagajewski
Çeviri: newalaqasabaAdam-Zagajewski-siirleri

 
 

Etiketler:

Yorum bırakın