Getirmek istemiyorum aklıma –
Ya bu kuşatma kalkmadan
yine bastırırsa kış?
Soğuktan ölmemek için
kesmek gerekirse yine ağaçları?
Yüzüne nasıl bakarız parkların,
ne deriz ilkyaz geldiğinde
konacak dal bulamayan kuşlara?
Kemal Özer
Getirmek istemiyorum aklıma –
Ya bu kuşatma kalkmadan
yine bastırırsa kış?
Soğuktan ölmemek için
kesmek gerekirse yine ağaçları?
Yüzüne nasıl bakarız parkların,
ne deriz ilkyaz geldiğinde
konacak dal bulamayan kuşlara?
Kemal Özer
annem mi bir kadın
geciken bir kadın gece yatısına
ölüm kendini göstereli babamın saçlarından
günübirlik bir kadın
üsküdar’la istanbul arasında
babamdı sakalıydı babamın
bir akşam göle batırdı
çıkmamak üzere bir daha
hepsi de ekmek kokardı
sayısı unutulan parmaklarının
akşam bir attır bütün ülkelerde
serin esmer bir attır
terkisine çocukların bindiği
Kemal Özer
Oğul bakıyor
yürümeyi bile göze alamayan yaşlı anaya
adım atsın diye koluna giriyor
ve düşünüyor yıllar öncesini o anda:
“Onun gibiydim bir zamanlar
ayaklarım güvensiz titrek…
Beklerdim uzatsın diye kollarını
esirgesin beni yürümeye başlarken…”
Aynı ürpertili bekleyiş, aynı sevecen dayanışma
yer değiştiriyor şimdi ikisi arasında.”
Kemal Özer
Okurken çizdiği bir satırı gördüm o elin
bir kitapta. O eli gördüm, o elin ışığını.
Sahipsiz bir karanlıktan çıkardı beni.
Kitap oradaydı ve bilmiyordum orada
olduğunu. Kitabı okuyan oradaydı ve
bilmiyordum, çizilmiş satırı görene değin.
Senin elindi o satırı çizen, bir sayfayı
çevirince incecik bir ışık düşüren geceme.
Elimden tutan senin elindi o ışığa doğru
yürürken. Bilmiyordum ve öğrendim
yıllar sonra yeniden okurken o kitabı.
Kemal Özer
Üstünü örttüler bir çocuğun. Anlamadılar
örtülen çocuk değildi. Boğulup kalan
bir dünyaya-geliş çığlığıydı, bir sessizlikti
fırlayıp çıkmak isteyen boğazından, gökyüzüne
bir bakış, rüzgârını aralayıp bulutların.
Üstünü bir şiirle örttüler. Görmediler
açılıp kapanan dudakları. Suskunluğun
oyup boşalttığı bir okyanusta, sularla
dibe inen ve bir daha yükselmeyen son ışıltıları.
Bilmediler onu nasıl çıkarmak istediğini
örtülen şiirin altında, nasıl soluk verdiğini
dudaklarına, yeniden su yüzüne çıksın diye ışıltılar
okyanusu nasıl doldurduğunu gözyaşlarınla.
Nasıl bir çizgi daha ekleneceğini görüntüne,
hiç karşılaşmadığın bir çocuk için bile
gözyaşı dökecek kadar yüreğindeyse yeryüzü.
Kemal Özer
Bir fotoğraf kalacaksa bizden, biri ona baktığında
bizi birbirimize aşılayan ikiz duyarlığımızı görsün
Sözün örtüsünü açıp eylemi çıkarmak için ışığa
her adımda sınavdan geçiren alınyazımızı görsün
Yıkımın çarkı kırılsın da acıdan arınsın diye dünya
onca çileye sabırla direnip kafa tutmamızı görsün
Boğulan bir çığlık mı var zindan duvarları ardında
kimse duymasa bile bizim duyacağımızı görsün
Sessizliğe bürünse ortalık, herkes susacak olsa
yine de kısılmayan bir sesle konuşan ağzımızı görsün
Biri baktığında sevgilim bizden kalacak o fotoğrafa
her sevinci bir hasatta devşirip yaşadığımızı görsün
Yaşamın ürettiği sevinç ömrümüzün hasadıyla buluşunca
birbirimizin yüzünde bir yıdıza baktığımızı görsün
Bu sevdalı buluşmadan bir görüntü yansırsa yarına
ona bakan bizi değil, bizde ışıyan o yıldızı görsün
Kemal Özer
Sevgilim ne zaman sokaktan geçse
serçeler barıştı güvercinlerle.
İncelikle basar basmaz kaldırıma
güzel ayak bileği ışıldadı usulca.
Efil efil titreşince omzu
baktırdı arkasından bir çocuğu.
Yürüdü salınarak – lâmbalar yanmaya
ve bakmaya başladılar hayranlıkla.
Ve güldü hepsi, umurlarında değildi
o benim doldurmuşsa yüreğimi.
Kollarımda salladığımı titizlikle
korktum elimden alacaklar diye!
Ama onların bu keyifli halleri
yok etti içimdeki kıskanç çiçeği.
Ve sevgilim yürümeyi neşeyle sürdürdü,
ardından incecik bir yel kıvrılıp büküldü!
Attila Jozsef
Çeviren: Kemal Özer
saklı tuttun saklı tutmanı sevdim
en karanlığa açılan kapını sevdim
yüzümü döndürmek için az mı
denizler dalgalar az mı yangınlar bulutlar
geldi savruldu üstüme geldi yıkıldı
bir nice batık taşlara gemilerim
yıkılmış ağaçlara bir nice gölgelere
gemilerim dedim beni alır götürür
koskoca bir uykunun ardında
bir ormanın ardında karıncaların
olmadı mı en çok onu sevdim
saçlarını kurutmağa yaz güneşi
olmadı mı ellerini sevdim gülüşlerini
ateşler yaktım ısındım karanlığında
yoluma çıktıkça gözlerinin akşamı
ne ürkek ne büyük olduklarının akşamı
sevdim çağrıladım ben seni geceler
günler yalnız olduğumun kıyılarında
aydınlığı sürüp giderken yan yana gelmelerin
dedim elleri kim bilir kimin elinde
saçları dudakları kim bilir kimin…