RSS

Etiket arşivi: Hayriye Ünal

Avşar Sokak

Kuşlar sokağımızı niçin terk etti
Bunun cevabını hâlâ arıyorum
9 numaradaki necati olabilir sebebi
Üç güne kadar meydan çocuklara kalacak
Necati ölüyor safran dişleri onunla beraber gidecek
Elleri bir yılan kadar soğuk bayan Ünver
Her gün kahvaltıyı bir kez olsun gülümsemeden hazırlayacak
Kösnül kedimiz bile kaçardır ondan
Buraya kadar her şey oldukça bilindik

Avşar sokak tuzaklarla dolu bir uçan bir kaçan kurtulur
Çocuk bir sabah göğe merdiven kuracak
Okyanustan bir ip uzatacaktı ya amiral
uçmayı bir kenara bıraktığımın ertesi
pilli kanatlarım erkenden bozulmuştu
afrika’ya kuş uçuşu -ohoo daha çok vardır
orada hayvanlar bile karadır

minicik bir balığı yakalamak için bile
sabır gerek –sende ne gezer
moby dick’i vurdular ben buna karşıyım kaptan ahab
tombul balıklar aşkına
ben prensipte karşıyım çocukluğa da
günler çok uzun, artıyor çocukluktan, bir şeye benzemiyor
sıkıntıyı ordan biliyorum feci güneşte sararan otlardan
bazıları çocukluğu geçici bir cennet sanıyor
bir sır vereyim: geçmiyor
zaten cennet de artık aramızda değil

Hayriye Ünalkuslar-sokagimizi-terk-etti

 
Yorum yapın

Yazan: 08 Haziran 2017 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler:

Surkontr

Güzel bir günde salâ
güneşli günde
Okunurken dört koldan şehri basınca
Canın sıkkınken yakından bir de ölüm
ayyuka çıkıyorsa ölüm sesli bir salâ
Herkesin bir avuntusu olmalı diyorum
Herkeste bir yanılgı: yakını uzak tutan
Olmalı affedecek bir düşman
Hiç uğur getirmese de
uğuruna inanılan bir nişan
Zorla dönmeyecek şans Mallarmé
Zarla dönebilir mi hiç bilmem
Zar içinde bir yasla
dur duraksız ölüleri gömerim
Üstüne üstüne yürürüm korktukça sıfıra giderken
Sıfırın üstüne yemin ederim
Zorun rolü nedir tarihte
sor İbn-i Haldûn söylesin
Bense cebren aktığını söyleyeceğim
Belki sonsuz bir akış
Conatus diyebilir Spinoza
Ağında kıvrandıkça sinekler
sor: mutlak masumiyet var mı doğada
Yoldaşlarını götür indir bu engerek dağından
Keskin vadilerin ağzı dev çalılarla gizlenmiş

Kaç vadide kaç uygarlık başlamış bitmiş
Hücrede ölmüş sesine aşina olmadan keşiş
Söylenebilir mi bir çırpıda
bir çırpı bir zaman mı

Geçer mi birbirine yer ve gök
mahrem bir anıyı
anlatsam bu yerle bir olan odayı
Kimsenin bilmediği kuralı ihlal etmiş
“Olur mu hiç, yenmez eti insanın”
Kim demiş?
Büyüktü aramızda
Ne varsa havsalanıza
Sığmayacak -Hayır zaten siz bilmeseniz de olur
Bu bendim
Eşkâli hâlâ tanımlanabilir
İşgali defaatle inkar edilmiştir
Düşmedim ya sana bakarken
Eğildim ama hizana geldim
Bu asfalt bu şose bu demiryolları bizim midir
Bizim midir iki cihan savaşından artık saadet
Artık idealler artık bir buruk gülümseme
Ne diyordun, biz çok gençtik, vurup rintliğe
Ömür dar pabuç gibi vurunca
Buradan gideceksin!
Yol uzar yorulunca

Hem ölmüş de olabilir taşıdığım yaralı
Bu bendim son konuşan, son susan da bendim
Galiba ölmüştüm sırtında ve sırttaki bir ölü
Bu bendim ve kendiliğimden

Terminallerin kirli ve soğuk arasında
Havalimanlarında önüme eğerek yüzümü
Her gün beklemekle bir sonraki günü çekerek kendime
Ölümünü duymazdan geldim

Geçti lanetliler arasında adın
Okundun ve çağrıldın
Acı yüklü kılıcın anıldı kalemin
şiddetinden ortadan yarılırdı

Öleceksin!
Biliyorsun ve hiçbir şey avutamaz
Seni hiçbir ihbar
hiçbir tabela
hiçbir neş’eli şarkı

Artık beyhude yere bir beldeye vâsıl olma
Bir sediri ısıtacak kadar oturmak sana yasak
Kalmanı en çok isterken kavmin gitmen gerekecek
Susayacaksın daha boşalmadan bardak

Bu sendin -şüphesiz böyle derdin
Konuşabilseydin
-Hiçbir yol avutamaz seni
Bana geleni kadar
Bir tehiri bekleyecek sabrım var
Karşılamaya da gelirim belki
aşkın hatırı var

Hayriye Ünal

 
 

Etiketler:

Bana Olanlar

ben deniz konuşmak istiyorum
yokluğunun içinde oturuyorum

kızıyım İbrahimin beş kez değişti nüfus kimliğim
hayaletlerden korkmam
zaman derler, -her şeyi değiştirir
her şey bellidir, sıralı ve isimli
bir ayak sesi yok
sehpanın tıkırtısı
rüzgâr hışırdıyor hızlanacak belli
insanlar evlerine
evlerden mezarlara çekildi
-tekmelenen bir iskemle

nedir onu kötü yapan, ölümü.

bir daha olmayacak! hiçbir şey –dokunduğunuz
kalmayacak

dileklerim sende gerçekleşmeyecek

gerçekleşecek
bir dilek
varsa indimde solacak
soluyan kabarıp şişen bir damarın yırtılma arzusuyum

kendinde olmayanı verebilir misin ki bana
ellerine değmiş bir kitaba dokunmak

memnundum bu tuzağa düşmekten
tam saatinde ordayım
gelmeyişini beklerken, şu başıma geleni
anlamak, Ankara’dan uzakta, belki kendimi yeniden
meydandaki pet şişede –son deniz
harabede kalmadı izin –telemdeki ad
taşlar yadsıyınca seni idamını istiyorum bir gülün
konusuz uzun konuşmalarda avlanan kalbimin üstüne yatarak
şimdi duracak
şimdi duracak
şimdi duracak!

düzenli aralıklarla kasılarak
onun savaş tutsağı olmayı diledim
oynamıyorum peki, ateş var,
ateşten bir topu kucaklıyorum şimdi

sessizce gidebildiğinde büyüyen bir top
yeisle besleniyor
sarılmayı ve sarıldıkça başa bela baş başa
o iç çağrısını bir uzvun hangi parça hangi raslantı
bir kakül mü düşmüş alnına
şiirden bir ok mu saplamıştı alnın çatına

hadi iktifa edelim. Yemini ve suyunu
ihmal etmeyeceğin
omuzcuğunda bir kuş
kımıldamama emrini almışım ya
koltuktan koltuğa uçmuyorum

kendimi bildim, bilmeden her sözcükten
çekilebilir bir harf, asarak bir harfi bir darağacına
tutarak çekerek uzatarak
hiçbir şeyi üstüme almamaya
bir harfi vurgulamaksızın tek harfle yola
uzağa –bir harfin attığı uzağa –benden uzak kal’a
bugün günlerden yine cuma ve temmuz bitecek
bugün üstüme almamaya bir karar verdim
suçu da seni de üstüme almadan
seni bir kez üstümde görmeden ölmeye yeter sendinsizliğim

peki ateşte nasıl serinleyeceksin
senin ilacın açık denizde
ateşten kapladılar onu gömleğini kestiler biçtiler
“korkma” dediler sana, korkma, terzisi
gömleksiz bir yaka giydirmiş
-yakasız bir gömlek bile varmış zamanında
lila bir blumarine xl pk. 100’e yolladın
gömleğini düzenli ilikler kıyıya iner sigara yakar
bir tabureye oturup denize bakar
sarı sayfaları okur denize bakar
bir yüzyılı alıp sırtına
yavaşça yürür kıyıdan
ıslanmasın paçaları diye denizden –deniz suçludur bir parça
adama sıçramasın –adam
yüzyılı benimle açar benimle kapar
ah deniz –sıçramadan çok önce
kalu belada vermişim adını –ki
gördüğümde, hemen tanıdım
gar henüz yanmamıştı

kış gelmemiş oyun bitmemiş ümit vardı
bu onun saçı ta kendisi, bu arkada kalanın detaylarla oyalanışı
dokunduğun bir zarfı kucaklayışım

bir deste iskambil kağıdından medet umarak
uyanmakta zorlandığım ateşli gecelerden gerçek bir ateşten
alnımda toplanan hastalıklı ateşten
toprakta biriken ölüden can çekişmelerde
çekişme! -işte kuvvetli bir şey o
-ancak korkak olmayan bir dost
kafayı gövdeden ayırabilir-
bir kılıçla
korkak olmayan bir sevgili
kafayı gövdeyle karıştırabilir
can çıkarken dışarı kaçan o şeyden
memelerde başlayıp karında biten kader çizgisinden
bir kaya hani şiirsel bir formda incirle filan delinirken hızlı çekim
kimdi tanık olan bunlara?

tanrı bana özenirken
suyumu verirken
sana eğilimimi yaratırken bin küsur senede
uyumu, yavaşça ısınmayı bir erkeğe –sana öğrenirken ben
düzenli aralıklarla kasılarak
duyuyorum anahtar dönüyor kilitte
burada yavaşça irkilip birbirimize bakmalıyız

ne yapmalıyız sevgilim ne –işte sevgiliyiz

benim kaynamaz kırıklarım var

bir taşı kaldırıp başka taşı koyabilmediğim
kurtarma amaçlı düğümlerim var benim
paslı halatlar kolay açılmaz

-konuş benle

Hayriye ÜNAL

 
 

Etiketler:

İlle düşünce

Bir şiir; bir darlık bir dargınlıktır
İnsanla insan arasında
Kapıyla menteşe arasında,
El ile kalem arasında

Ve düşünce
İlle düşünce
Tutunulamayan
Biri vardır

Hayriye Ünal

 
Yorum yapın

Yazan: 22 Eylül 2012 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler:

Erkek Şairler Kurtarmak Deyince

“divitlerin ucu eğrilir akıtmaya başlar hokkalar”

Bak sen diyesin gelir
Bak şu pazulara –taşı sıksa suyu gelir
Gelir mi gelmez mi erken mi geç mi
Bahsi geçmesin aman kıyma nikah bana kıy
Kır kalbimi filan kırma tahta perde nikel kilidi

Neden kolay iken zoru seçtiğini anlamak
Mümkün olmuyor şu saat.. herkes uyumuşsa
Sen uyanıksan ve saat de üçtür eminim
Bizler için çalacaksa her saat
Mümkündür artık her şey mümkündür beni kurtarman da

Mümkün değildir ama paçanı çekemezsin çamurdan
Çok olmuştur bozulalı façan
Ağızdan her çıkışta kurtarmak lafı
Bilirsin ki kaçın kurrası
Saçı başı yoldurmasın da kurtarırken er Ryan’ı

Bu kavgada sayılmaz vuruş ki sayılsın necat için bir bedel
Açılan kaş kanayan yüz sayılmaz
Zaten benimdir benimse hiç sayılmaz
Benimdir soğuyunca nabız gibi titrek düzensiz
Hırsla yarışan atlar kadar terli ve sıcak, seyiriyor kasları

Kurtarmak mı diyor erkek şairler
Hızla topukla toplayıp tarağı tası
Orada kurtulurken kurşuna değmiş kızlar vardır
Öyle kurtulmuştur ki amcasıdır çocuğunun babası
O kadar kurtulmuş ki taşa gelmiş kaşlarının ortası

Önemli babalar / eve gelmez
Çünkü cennete götürmek isterler herkesi
Mümkündür her şey mümkündür kurtarmak da
İnanıyorum kuzular daha semiz balıklar daha iri
İnanıyorum erkekler daha yüce kadınlar daha dilsiz

Ama kurtarmasan da olur, böyle iyi!

Hayriye Ünal

 
Yorum yapın

Yazan: 20 Eylül 2012 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler: