RSS

Etiket arşivi: Arzu Eşbah

Biliyorum; çıkıp geleceksin

Biliyorum; çıkıp geleceksin
serin bir bahar akşamı üstelik

saçların ağarmış sesin kırık dökük
gözlerinde buruk ama sevdalı o bakış
…-başka baharda kalmış heveslerin
olsun varsın kim kusursuzki ! bilirsin-
yorgun ve suskun çizgilerin
elinde bin yıllık valizin

biliyorum geleceksin

henüz açmamış olacak hanımeli
ne begonvil ne portakal çiçekleri
kokun dağılacak önce bahçeye
içimde kadınlar neş’eyle susacak

tıpkı o şarkıdaki gibi;
biliyorum bir gün çıkıp geleceksin

havada efsunlu bir telâş olacak
biraz ahmed arif kokacak gözlerin
dudakların biraz cemal süreya
biliyorum geleceksin bir gün mutlaka
arkasında öylece duracaksın çitlerin

ll
ve ben asla ölmeyeceğim
sana hoş geldin demek için

Arzu Eşbah

 
Yorum yapın

Yazan: 05 Temmuz 2013 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler:

köşe taşı

öylesine çekip gitmiş olmayacaktı
bir sürü şey yaptı;

her gün suladı diktiği sardunyayı
… sardunya hiç açmadı
olsun varsındı

helva dağıttı her ağustos’ta
doğmamış bir kız için
tanımadığı komşulara
yas tuttu ağladı
oradaydım gördüm ben
ağustos’ta hep karardı

imzasız şiirler yazdı açık saçık
âşık oldu durduk yere bir çocuğa
beyaz bir kâğıda yazdı usulca adını
hem uzundu adı hem kısacık

en çok çingeneye kızdı hayatta
çocuk fallarda çıkmadıkça
saydı sövdü. suçüstü yakalandı
dahası parmak izi bulunu
çingenenin baklasında
yargılandı
aklandı

geceleri ıslık çaldı yollarda
yağmurda ıslandı
aslında yağmurdan da yalnızdı
olsun varsındı
hiç utanmadı

7 kez çaldı tek bir kapıyı
sonra 6 kez sonra 5 kez
kimse anlamadı
hoş kapı da açılmadı
oysa bütün duvarları yıkıp
yolları kucaklamıştı

eski bir kitaba bulaştırdı kokusunu
kasımdı. kasım’ın sonu
eski ince yıpranmış bir kitaba.
3 harf seçti içinden
içine sakladı
oku beni dedi sonra. oku beni
bekledi
yine de kimse gelmedi

daha ne olsun ki
küçük harfleri
aynayı
ve kahveyi sevdi

öylesine çekip gitmiş olmayacaktı
bir sürü şey yaptı işte

oradaydım saklandım gördüm
gizli tanık diye yazılsın tutanaklara adım

Arzu Eşbah

 
Yorum yapın

Yazan: 05 Temmuz 2013 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler:

Kadın Ve Giz

“..geç kapanırmış güya derin yaralar
zira bizim de kabuklara düşmanlığımız aşikâr..”

daha sessizim şimdi van gogh’un kadınlarından
ve daha da içli.
ihtimâl o ki; okumayacağınız şiirlere yazıyorum hevesle sizi
tanığı olmayacağınız bir aşkla sevdiğim gibi

isminizi fısıldıyorum sürekli geceye ve güllere
sufle veriyor telve ateşe. ateş köze. köz küle.
sanki kül ateşten azade bu minvalde

ey siz!
siz ve o nihavent gözleriniz. güne düşen cemre her hecede.
her nefeste doyumsuz giz.

ve elbet kusursuz müebbet yokluğunuz. sorgusuz
üstelik bunu bir tek siz bilmiyorsunuz

adanabilirdim öykülerce adımlarınıza oysaki
oysaki bütün kadınlarımla ezberleyebilirdim sizi

cümlenizin en sessiz harfi olmaya hazırdım
yaslanırdım usulca dudaklarınıza adımla
ya da bir mum karanlığınıza
nasıl da razıydım vâkıf olmaya sırrınıza
ışığa karşı durduğunuzda
arkanızda kalmaya nasıl da arzulu

mânâ da olabilirdim mesela bu bahar aldanmaya
ya da dönüp dönüp baktığınız o ayna
hani şart değildi nazarınızda leyla olmak
yazılsaydım yeterki alnınıza
siz yeterki dokunsaydınız yaraya parmak uçlarınızda vefa

oysa çalmayacağınız kapıların gerisinde
açmayacağınız kapıların önündeyim
vâveylâ! en yakınınızda
ve fakat en uzak sürgündeyim

Arzu Eşbah
Dilküşa / Kanguru Yayınları

 
Yorum yapın

Yazan: 05 Nisan 2013 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler:

kefâret

“..ey kadın ! yarana secde et . et ki bu tek marifet..”

ah siz ! siz ve izleriniz
tenden aşikâr şu gönülde. ömürde nefesten ziyade
biliyorum eski bir hikâye olacaksınız günün birinde
üstünüze koklanmayacak güllere felâket
yarama özne
ve son arzum nihayet.

olsun varsın
nasılsa bütün şarkılar özleminiz kadar nihavent

ay salınırken gökte hece hece gözlerime
ödenirken kefâret
ve yaseminler sessizce sokulurken geceye
aklıma siz düşeceksiniz her seferinde elbet
elbet kopacak içimde her seferinde kıyamet

medet ya ey mim !
yokluğunuz varlığıma kusursuz müebbet

medet !

arzu eşbah

 
 

Etiketler:

Yabancı

“…bütün zamanların, en yalnızıyım ben
ve masalların, en kırılgan figürânı
kendi ihtilâlinin kahramanıyken
gecenin mağlup kumandanı…”

l
ve sen, en aydınlık izleğisin o karanlık şehrin
engin kıyıları, sessiz ve de dingin
mahşer yerine benzeyen güncelerde
sahibini arıyor, asude dizelerin
gecenin
düğümünde filizlenen ve güne ün düşüren
kalabalık bir kimsesizlik sanki “için”
kaynağı bilinmez ve derin, yankılar gibisin

imgelerin, umarsız hançer, nasıl da özgür ve keskin
susuyorum dokundukça tenhalarına
soluk oluyor bellediğim hecelerin… / sen, bilemezsin
okudukça büyüyor, içime işliyor görmediğim gözlerin

-yanık bir mendil ucu geçmişim, yazık, yitirilen sezgiymişim-

dışlarken kendimi andan ve zamandan
yakana iliştirdiğin, sızıyı bile kıskanıyorum, uyandığın sabahlardan
nasıl da öykünüyorum, dizelere mertçe döktüğün o hüzne
kim döllemiş içinde büyüttüğün bu yalancı çıbanı hayret
söyle, bu kaçış sana kimlerden emanet

hep bilinmeze mi gitti yoksa senin kadınların
hayâl miydi hepsi söyle
tarihe düşülen, not muydu acıların
neden sürüldün böyle sınırsızca içine… /

kim bilir, kaç zemheriye isim oldu anıların
sen miydin masalların en yalnız kahramanı
mağlup kumandanı sen miydin savaş meydanlarının
senden mi soruldu yoksa hesabı kırılan cümle dalların

-hep kısa mıydı senin çektiğin çöpler, sevdalar hep kısır mı-

hecemin, yabancı durağı
sen de özler misin zaman zaman, kelebeğin, yüreğine konduğu anları
arar mısın, yılkı atlarının nallarından, ruhuna akan, o mavi ışığı
ekmeğin buğusundaki sıcaklığı düşün ve tendeki alışılmışlığı
bağımsızlığı… /
düşün sevdanın kirlenmediği yaşamları

senin de yakıldı mı hiç fotoğrafların
kitapların yırtıldı mı, acıttı mı içini titreyen mumun ışığı
anlatmadı mı sana da kimseler, nasıl yeşerdi babil’in asmaları

-oysa şimdi
şimdi şiirin tek öznesi, duvağı yırtık gelinin, esrik düşleri… / öyle değil mi-

kapandığın dizlerde mi aldattı seni, ya yaslandığın omuz
kaç kere darağacı oldu ummadıkların düşlerine
kaç geceden, serzenişle düştün sehere söyle

niye bu kadar üşümüş duldalarda harflerin
sesin, nasıl da müptelâsı olmuş kederin
kim acıttı seni söyle kim
kaç cümlede çarmıha gerildi düşlerin
kıyısında örselendiğin, kaç fırtına oldu
neden hep aynı yerinden kırdılar yüreğini, dilin neden sustu

kim böyle harflerine hünerle işledi hüznü ve güzü
ya sen, sen neden kıramadın zincirleri çözemedin düğümü

-heyhât, sözlerin, kaç bahar açtırırdı bozkırın koynunda bilsen-

söyle, kaç öyküden geçebildin kimliğini yitirmeden
“kendine” kaç kere döndün, yanlış zaman ve yanlış yerden

ll
zamanın, durduğu yerde bekle
kırılınca arkasına saklandığın, o sırsız aynaların
çözülür elbet senin de mücerret sırrın

lll
gün gelir, bir ceylanın ürkekliğine bürünür de harfler
kelimeler sessizce sokulur gizemine
ve ahenkle değişir bütün renkler belleğinde

lV
h e c e l e
neden bana çok geç’tin sen
ya da neden ben sana erken
durup durup, öpüyorum, yazmadığın hecelerden, söyle
gülüşünü hangi şiir çaldı senden… /

Arzu Eşbah

 
Yorum yapın

Yazan: 11 Haziran 2012 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler: