RSS

Etiket arşivi: Paul Valery

Seninle ilk tanıştığımda seni bulduğum aşırı yalnızlığa ne kadar şaşırdığımı hatırlıyor musun?

Paul Valéry, Muzot Kalesi’nde Rainer Maria Rilke’yi ziyaret ettikten sonra:


“Seninle ilk tanıştığımda seni bulduğum aşırı yalnızlığa ne kadar şaşırdığımı hatırlıyor musun? Yanından geçiyordum; İtalya yolunda beni durdurdun ve birkaç dakikalığına içeri aldın. Oldukça hüzünlü dağlardan oluşan geniş bir alanda korkunç derecede yalnız, çok küçük bir kale; koyu renkli mobilyalar ve dar pencereli antika ve düşünceli odalar – bu kalbimi burktu.

Hayal gücüm, hiçbir şeyin kendinden ve benzersiz olma duygusundan uzaklaşmadığı, oldukça yalıtılmış bir bilincin sonsuz monoloğunu içinizde duymadan edemedi. Bu kadar ayrı bir varoluşu, sessizlikle mahremiyetin bu kadar suiistimalinde sonsuz kışları, hayallerinize, kitaplardaki temel ve fazla yoğun ruhlara, yazının değişken dehasına sunulan bu kadar özgürlüğü tasavvur edemezdim. hafızanın güçlerine.

Sevgili Rilke, bana saf zamanın içine hapsolmuş gibi göründün ve senin için, birbirinin benzeri günlerin döngüsünde insanın ölümü açıkça görmesine izin veren, fazlasıyla tekdüze bir hayatın şeffaflığından korktum.”

— Paul Valéry , Reconnaissance à Rilke’de , Cahiers du mois, 23-24, Paris, 1926.

 

Etiketler: ,

DOST ORMAN

Le Bois amical

Güzel hayaller kurduk seninle,
Uzayıp giden yollarda.
El ele, sessizce… yan yana,
O gizemli çiçekler içinde;

Baş başa yürüyorduk
Çayır çimen gecede, nişanlılar gibi,
Divane dostu Ay’ı, o masallardaki
Meyveyi aramızda paylaşıyorduk.

Ve sonra, serip altımıza yosunları,
Öldük bir başımıza, çok uzakta, o mırıltılı
Dost ormanın serin gölgesinde.

Ve ona nurlu gökte rastladım
Yeniden sarıldık yaşlı gözlerle,
Ah sevgili yalnızlık yoldaşım !

Paul Valery
Çeviren: Yakup Yaşa

 
1 Yorum

Yazan: 04 Şubat 2023 in Çeviri Şiirler, Şiir

 

Etiketler: ,

Helena

Gök! Benim… Geliyorum ölüm mağaralarından,
Duymaya çarpışını sahile dalgaların,
Görüyorum altın kürekli kadırgaların
Belirişlerini şafakla karanlıklardan.

Ünlüyor kralları şimdi bu yalnız eller,
Tuzlu sakalları parmaklarımı eylerdi;
Ağlıyordum. Onlar utkularını söylerdi
Ardında gemilerin uzaklaşan körfezler.

Duyuyorum boynuzların, süel boruların
Kalkışına tempo tutuşunu kürelerin;
Boğuyor gürültüyü türküsü tayfaların.

Şanlı burnunda gemilerin, coşkun Tanrılar,
O eski gülüşleriyle dövdüğü denizlerin
Yontuk, dost kollarını bana uzatıyorlar.

Paul Valery
Çeviri: İlhan Berk

 
Yorum yapın

Yazan: 04 Haziran 2013 in Çeviri Şiirler, Şiir

 

Etiketler:

Deniz Mezarlığı

Üstünde güvercinler gezen şu rahat damın
Kalbi atar ardında birkaç mezarla çamın
Şaşmaz öğle zamanı ateşlerle yaratır
Denizi, denizi, hep yeni baştan denizi
Tanrıların sükunu çeker gözlerimizi
Bir düşünceden sonra, ah o ne mükafattır

İnce pırıltıların o ne saf hüneridir
Bir seçilmez köpükte nice elmas eritir
Nasıl bi sükun sanki peyda olur o demde
Ve güneş uçurumun üstüne gelir durur
Ebedi bir davanın saf marifeti budur
Zaman kıvılcım, hülya bilmek olur âlemde

Basit Minerva mabedi tükenmeyen hazine
Yığın halinde sükun, göz önünde define
Kaşlarını çatan su, bi alev perde altı
Kendine nice uyku saklayan göz, ey bana
Mukadder olan sükut… Ruhta yükselen bina
Fakat bin kiremidi yaldızlı dam, ey çatı.

Bir tek ahın içinde belli zaman mabedi
Etrafımda denize bakışlarımın bendi
Çıkarım o saf yere artık bütün bütüne
Ve bütün tanrılara son adağım olarak
Asude bir meneviş dağıtır kucak kucak
Şahane bir istihkar irtifalar üstüne

Nasıl ağızda yemiş zevk olup da erirse
O yokluğunu nasıl lezzete çevirirse
Varsın şekli mahvolsun, orda içime siner
Benliğimin ilerde duman olacak özü
Eriyen ruha söyler bir şarkıyla gökyüzü
Nasıl değişmededir ulu sahiller…

Güzel gök, gerçek gök, gör bende değişmeyi
Ne kaldı onca gururumdan, ve hünerliyse de
Gör aylaklığımdan geriye ne kaldı şimdi
Kapıldım ışıl ışıl boşluk derinliklerine
Ölülerin evleri üzerinden gölgem geçmede
Alıştırarak beni o ince, o tüy ilerleyişe.

Güneşin alevleri altında böyle ruhum
Ey güzelim adalet sana tutunuyorum
Senin o ışıktan amansız silahına
Ruhum! Getirmekteyim seni ilk durumuna
Gör kendini! Ama bil, dönüşsen de ışığa
Bir gölgesin, donuksun işte yarı yarıya.

Bilir misin, yaprak ve dalların düzme tutsağı
O cılız parmaklıkları yiyen girinti
Yumulu gözlerimi kamaştıran gizler
Hangi ten çekmekte tembel sınırına beni
Hangi tutkudur o kemikli toprağa sürükler?
Bir kıvılcım tende anar yitişlerimi.

Örtük kutsal maddesiz bir ateşle
Bağrını vermiş şu toprak köşesine
Bayılıyorum üstünde meşaleler yükselen
Bu yere ki altındandır, taştan, loş ağaçlardan
Ne mermerler titreşir uyup da gölgelere
Uyur vefalı deniz, mezarlarımın üstünde!

Korkularına karşı elinde tek ben varım!
Pişmanlıklarım, kuşkularım, ayak bağlarım.
Hepsi de o senin iri elmasının kusuru
Ama onların o ağır mermer gecelerinde,
Ne olduğu bellisiz bir kavim bitki köklerinde
Nicedir usul usul senden yana doğruldu.

Kopkoyu bir yoklukta eriyip gitti,
İçti kırmızı, kil beyaz niteliği,
Ve çiçeklere geçti yaşama yeteneği!
Nerede sözcükleri ölülerin, o senli benli
Kişisel yol yordam, tek tek kişiler nerde?
Kurt düşmüş gözyaşlarının doğduğu yere.

Belki tiksinme kendimden, öz sevgisi belki,
Görünmez dişleriyle bana öyle yakın ki!
Akla gelen her ad uygun düşmekte ona;
N’olsa görüp istiyor, düşlüyor, dokunuyor!
Ben uyurken hatta, gövdemden hoşlanıyor.
Temelden ilişkindir yaşamam o canlıya.

Rüzgar çıkıyor… Yaşamaya dadanmak gerekir!
Sonsuz meltem kitabımın sayfalarını çeviriyor.
Toz toz kayalardan fışkırıp durur sular;
Uçun, hadi uçun, göz kamaştıran sayfalar;
Yıkın dalgalar; şenlikli sularınızı akıtın.
Yelkenlerin yemliği şu rahat çatıyı yıkın!

Paul Valery
Çeviri: Sabri Esat Siyavuşgil

 

 

 
 

Etiketler: