RSS

Etiket arşivi: Nazlı Özburun

İki Kişilik İlişki Yoktur

Birini severiz… O olmadan yaşamımızın kalanı devam ettirmek zor gelir. O hep yanımızda yakınımızda yaşasa, her şeyin daha güzel olacağını sanırız. Gözler buluşur önce… Sonrasında kalpler ve eller… Dünya bir yana âşık olunan diğer yanadır. Dünya yansa sanki dokunmayacakmış gelir insana…

Aradan biraz zaman geçer, siz deyin altı ay, ben diyeyim bir yıl… Derken rüya biter! Unutulan ötelenen dünya ve içindekiler geri gelmeye başlar. Bir anne ve babaya, erkek ve kız kardeşlere sahip olunduğu hatırlanır. İki kişilik zannedilen ilişkinin arkasında geniş, kocaman bir ailenin olduğu fark edilmeye başlanır. Erkek, babası gibi konuşurken; kadın, annesi gibi kızarken kendini yakalamaya başlar.

Sınırları tebeşirle çizilmiş, vehmi iki kişilik dünyanın gerçek yüzü ortaya çıkmaya başlamıştır. Zaman rüzgârı tebeşir tozlarını savurup götürünce, geriye geniş bir aile sisteminin içindeki kadın ve erkek kalmıştır. Aşk cennetinden aile sistemi içine düşen Âdemle Havva, romantizmin rüyasından reel dünyanın gerçeğine inmişlerdir.

En büyük hayal kırıklıkları kendi algımızdan beslenir. Kendi zihnimizde oluşturduğumuz resim, gerçek resimle örtüşmeyince acı çekmeye başlarız. Burada da aynı şey olur: sevdiğimiz adamın/kadının bir ailesi olduğunu unuturuz. Sanırız ki her şey onunla başlayacak ve onunla devam edecektir. Yanlış olan bu resim, hayal kırıklığına sürükler sonrasında. Ve bitmeyen gözyaşı,karşılıklı acıtmalar ve zehir gibi konuşmalar başlar…
Hepimizin arkasında görünürde tek kişi gibi görünmemize rağmen, bir ordu insan ve onların düşünce şemaları vardır. Hiç bir insan tek başına bu dünyada var olamaz. Bir aile içinde şekillenir. Aile içinde öğrenir. Annesi ve babasının değer yargılarını modeller. Kendininkileri bu sistemin üzerinde ya aynısıyla ya da zıddıyla yeniden inşa eder. Ama bir sistemin içinde ve bir ilişkiler ağının ortasındadır.

Bunları bilmek, bize kadın erkek ilişkilerinin aile ilişkilerinden tamamen bağımsız olamayacağını gösterir. Öncelikle eş seçerken aynı zamanda bir aile de seçtiğimizi göz ardı etmemek gerektiğini unutmamak lazım. Evden kaçmak için yapılan evliliklerde, yağmurdan kaçarken, doluya tutulmanın olduğunu söyleyebiliriz.Öz annesinin bir sözüne veya bir eleştirisine dayanamayan insanın karşı tarafın ailesinin acı sözlerini bir ömür çekmek zorunda kaldığı nice evlilikler var.Kaçmak için evlenilmez.

“Aile hiç önemli değil, önemli olan sevdiğim adam/kadın!” gibi söylemlerin iyi niyetli ama bir o kadar da gerçeklikten uzak olduğunu söylemeliyim. Eşle beraber dahil olacağınız bir ilişkiler ağına da evet demiş oluyorsunuz.Sonrasında ben onu sevmedim , ona gitmem bunu bayramda görmek bile istemiyorum demek eşiniz tarafından kendisinin de reddedildiği anlamına gelir.Olumsuz duygular buralarda mayalanır sonrasında.

Sonrasında en çok kavga yaşanan alanın “senin ailen – benim ailem” ikileminden alevlendiğini, kendi anne-babanıza bakarak gözlemlemiş olduğunuzu düşünüyorum.

Evet, eş seçerken mutlak anlamda problemsiz bir yaşam seçiyor değiliz. Hangi insana “Evet!” derseniz deyin, sonuçta bir dizi problemi de seçiyor olacaksınız.Önemli olan, “hangi problemle uğraşabilir, hangi soru alanında başarılı olabileceğinizi fark edebilir” oluşunuzda gizli. Aynı yarışma programları gibi, iyi olduğunuz bir alan seçiyorsunuz ve soru oradan geliyor. Hiç bilmediğiniz bir alanı seçmek ve kahrolmak yerine daha iyi olduğunuz bir alanı seçmek sizin için daha iyidir.
Bunun gibi her şekilde bir sorunla uğraşıyor olacaksınız. Ama bu sorun nitelik olarak nasıl olacak, bütün mesele bu. Bu da aile ilişkilerini iyi gözlemlemekle ilgili. Sevdiğiniz kişiyi aileden ayrı olarak ele alıp, ailesizmiş gibi düşünerek yapılmıyor.

Sonuç olarak, evlendiğinizde bir şekilde eşinizin ailesi, sizin aileniz de olacak.bu gerçeği düşünerek kaldıramayacağınız bir yükün altına girmemenizi önerebilirim.Evlenmekten korkutmak amacında değilim.Sadece denklik ve uygunluk açılarından ailelere bakmanızı önerebilirim. Evlenmeden önce gözünüzü, sonrasında kapmak gerekecek nede olsa…

Nazlı Özburun

 
Yorum yapın

Yazan: 25 Kasım 2012 in Şiir Gibi

 

Etiketler:

Bağlı mısın, Bağımlı mı?

“Beni sakın bırakma, ben sensiz yaşayamam, sen olmazsan ölürüm, sensiz nefes bile alamam, sen olmazsan ben bir hiçim…” Bu sözler ilk bakışta insan kendisinin çok sevildiğini kendisinin çok önemli olduğunu hissettirse de sağlıklı bir birlikteliğin içinde olmaması gereken dışavurumlardır.Bu türden sözler bağlılığın değil bağımlılığın göstergeleridir. Bağlılık, bir kimseye ya da bir düşünceye sevgi ve saygı ile yakınlık duymak ve göstermek demektir. Bağımlılık ise, başka bir şeyin istemine, gücüne ya da yardımına bağlı olmak, özgür olmamaktır.Bağlılık ve bağımlılığı birbirinden ayıran en belirgin çizgi, bireysel özgürlüğün varoluşu veya olmayışıdır. Neyin bağımlısıysanız onun kölesisinizdir aslında… Bağımlı olduğunun kölesisin! Bu bir eşya, bir yaşam tarzı, bir nesne, bir madde ya da bir insan olabilir. Ama sonuç değişmez. Sen kölesindir; o da efendin!.. Önce bağlanırsın. Sonra sonsuza kadar onun yanında kalacağını zannedersin. O yanındayken, elinin altındayken kendini daha iyi hissedersin. Yanından ayrıldığında eksik kalırsın. Anlamını yitirdiğini düşünürsün. O yanındayken kendini daha fazla seversin. Yanında değilken, kendin kendine çekilmez gelir. Kendinle kalmayı unutturur sana bağımlı olduğun şey.Eğer bağlı olduğun şey yanında veya elinin altında olmadığında kendini değersiz, çaresiz ve mutsuz yaşamı anlamsız hissediyorsan geçmiş olsun, artık sen bir bağımlısın! Bağımlılığın yaşı yoktur. Kaç yaşında olursan ol, bağlandığın şeye bağımlı olma ihtimalin her zaman vardır.Bağımlı ilişkilerde taraflar kendilerini -sürekli- birbirlerinin duygularını tatmin etmek zorunda hissederler. Bu çok yorucu bir duygudur. Sevdikleri insan bir başka şeye ilgi gösterdiğinde, bir başka şeyle meşgul olduğunda endişeye kapılırlar. Kendi başına kalamaz, kendilerini idare edemezler.Bu nedenle bağımlılık geliştirdikleri kişi geldiğinde de kendisine bu duyguları yaşattığı insan için bu defa kızgınlık ve öfke duygularıyla dolarlar. Sürekli gelgitlerin olduğu bu duygularla bağımlı insanlar sürekli uğraşmak zorundadırlar.Bu çok yorucudur… Olgun ve sağlıklı bir ilişki, ancak her iki tarafın gerçek bağımsız kişilikleri, birbirinden ayrı benlikleri olduğunu kabul etme temeli üzerine bina edilir. Gerçek sevgi, böyle ilişkilerde gelişir.İki taraf içinde tatminkar olur… Bazen eşlerden birisi dışarıya çıkmak ister, diğeri evde kalıp kitap okumak… Şimdi ne yapılacaktır? Eşlerden birisi bağımlılık geliştirmişse, önce kendi istediğini yapmak zorunda bırakacaktır karşı tarafı. Bu mümkün olmadığında (istemeye istemeye) diğerini bırakamadığı, onsuz kendini “hiç” olarak hissettiği için onun istediğini yapacak ama mutlu olamayacaktır. İkisi de tatsız bir durumun içine düşeceklerdir sonrasında. Oysa zaman zaman ayrı ayrı faaliyetler yapmanın kimseye bir zararı yoktur. Bireyselliğin ve birlikteliğin belli oranlarda ilişkiye yön vermesi en sağlıklı olandır. İnsan bazen ayrı olarak bazen de beraber olarak mutlu olabilir.Yapışık ikizler gibi davranmak ilişkinin ömrünü kısaltır. Yaşamın getirdiğine paralel olarak, zaman zaman bireyselleşmek sevginin gücünü artırır.Bunun için de “bağlılıklarımız” ve “bağımlılıklarımız” üzerinde düşünerek, zaman kaybetmeden bağımlılıklarımızdan birer birer kurtulmayı denemeliyiz.Ne kadar bağımlılığımız varsa o kadar köleleştiğimizi unutmak lazım… Annemizden bağımlılığı korumaya yönelik kalıplar öğrenmiş olabiliriz ama böyle gelmiş olmamız, böyle gideceğimiz anlamına gelmemeli.Hala doğduğumuz haliyle biyolojik göbek bağıyla bağlı olarak yaşamıyorsak görünmez olan psikolojik göbek bağlarından kurtulmanın da zamanı gelmiş olmalı.Zira çektiğimiz acıların büyük bir çoğunluğu bağımlılıklarımızdan kaynaklanıyor. Fark etmek değişmektir. Niyet etmek yola düşmektir!

Nazlı Özburun

 
Yorum yapın

Yazan: 10 Ekim 2012 in Şiir Gibi

 

Etiketler: