RSS

Etiket arşivi: Yücel Kayıran

kullarını tanıdım…senden bahsederken, sanki senin sahibinmiş gibi konuşanlarıve onların çıkarlarına göre karar veren bir varlıkmışsın gibi senve onların adamıymışsın gibi tavır takınanları

§ kullarını tanıdım, sessizlikten hoşlanmayanları
kendi gözü, kendi kulağına göre sana şekil verip
verdiği şekle göre hayal kuran kullarını tanıdım
sözünle değil, sözünün yorumuna ulaşmaktan yoksun
yoksun sözün işaret ettiği içerikten
ama ezberin çizdiği sınırda yaşayanları
kendi sesine rabita olmuş kullarını tanıdım… rakipler, geride bırakılanla beslenir
kitaba değil, telkine gereksinim duyar yoksul ruh
“Kahra alkış, gurûra secde, kerem
Za’f ü zilletle dâima tev’em;
Doğruluk dilde yok, dudaklarda;
Hayr ayaklarda, şer kucaklarda.”
kendi kurgusuna tavaf edip kalabalıkta vücut bulanları
senden bahsederken, sanki senin sahibinmiş gibi konuşanları
ve onların çıkarlarına göre karar veren bir varlıkmışsın gibi sen
ve onların adamıymışsın gibi tavır takınanları
başkasının sırlarını merak edenleri tanıdım
dile getirilemeyen acılara vakıf olmak
zayıfların ahlakıdır ve özel işleri için örgütlenmek
ve seni bu örgütün teorisyeni kılmak
polemikle kimlik edinmeye çalışanları tanıdım
kişisel tarihlerini silip baştan yazanları
şirin görünerek insanın etini burarlar
sonra insanı sınıflara ayırırlar,
elmadan olma ya da zerdaliden biçiminde
zekâta muhtaç ve “ermeni dölüsün” diye..
terk ederler ölü bedeni yazıda öyle kefensiz
yine de giderken “süzülmüş benizliler”, “kerpiçten evlere”
“Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz.”


§ “tanrı görür”, “tanrı işitir” de.. neden
“tanrı fotosentez yapar” değil..
bitkilerin, söz gelimi otların ya da
milyonluk manzara için kesilen ağaçların
değil de neden günahkârların
gereksinimi var bir tanrının şefkatine..
neden yasa kavramıyla değil de
kararsızlık mucize denilerek
tanımlanır senden gelen emare..
sonsuz zorunlulukta neden durulmaz mesela
ona ait olanın ona neden verilmediği hususunda
her bir nesnenin doğasına ait doğada
göz ile kulağın yeteneğinde değil
ümmet fikrinde hiç değil..
bütün mesele
kendi kendinin nedeni olabilmekte…
sahibim yok
arkam kalam yok
kapımı çalan yok
bu denli olduğum için olduğumda
yalnızlıktan olma bir kudret
olmak zorundayım
sonsuz zorunluluktan olma
olduğu gibi tıpkı ayrık otunda
ama “ayrık” nitelemesi onun doğasına ait değil


§ kurumuş ot olmak istedim.. kuru ve ot
ama kökünden koparıldığı ya da ayıklandığı için
kurumuş olan ot değil
toprakta bir varlık olarak kurumuş ot
başlangıçtan beri peşimi bırakmadı bu imge
saplantı imgeleri demek de mümkün
sevdim ama bununla birlikte, severim hâlâ
böyle inmesini kendimi kazarak imgenin gerisindeki nedene
kurumuş ot olmak istedim toprağın üzerinde
toprakta uykuya yatar gibi yatmak
uykudan sonra tekrar geri dönmek
içindeki cereyandan arınmış
toprakla yalıtılmış bir tinle
bilir kurumuş ot baharda tekrar döneceğini
sonsuzluğun zorunluluğuna ait bir belirti olarak
toprağın sadakatini
ve varlığındaki tekerrürü
sessizlikte yaşar kurumuş ot.. yerin zemininde…
sahibi yok
eşrefi mahlukat da değildir kurumuş ot
kurumuş ot olmak istedim
içi yok kurumuş otun
hafızadan yükü yok
yürümesi gereken bir sokak
evi yok sonunda dönmesi gereken
ne var ise o var ondan ibaret kendi varlığında
fakat kurumus ot biliyor tekerrürdeki sonsuzluğunu

benim tekrar edecek baharım yok

Yücel Kayıran
Efsus’a Yolculuk

 
Yorum yapın

Yazan: 22 Mayıs 2023 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler:

Efsus’a Yolculuk

§ geride kalıyor yedi oluk, eski bir kumaş
koyaktaki hatıradan aldığım soluk
sadece yüzümü yıkamak istemiştim
her zaman sevdim yüzümü yıkamayı serin suda
senden gelen bir selam vardı serin suda
derin soluk alıyordu hatıradan sızan yara
varolanın varlıktaki eksilmesinden
bir nesneyi kaldırınca yerindeki boşluk
vücudu terk eder gibi bir organ
beni henüz kendime terk etmemiştin
bilmiyordum ne demek
içimde varolan bir varlık tarafından terk edilmek
henüz öğrenmiştim içime çizilen haritayı izlemeyi içerden
test edilmek nedir bilmiyordum
terk eden terk edilemiyor dünyada
daimidir geride kalan boşluk


§ kardeşler arasında başlıyordu yarış dünyada
kardeşlik birbirine yapışık doğmak gibi bir şeydi
yan yana duran etlerin birbirine kaynaması
kaynama etin içindeki can denilen ruhtan
ayrılmakla başlıyordu yarış dünyada
parça parça koparmakla birbirimize yapışık yerlerimizi
teste tabi tutuyorduk böyle böyle kendimizi
bir sınava girmektense dünyayı terk etmek gerekir
“gerçekten başarılı olan ben miydim” yarası
kanamalı biçimde büyür içerden
kardeşimizi alt ederek ileri sürerken kendimizi
böyle terk ederiz anneyle babanın kurduğu medeniyeti
ve böyle başlar uzaklarda bir gelecek arayanın hikâyesi
eksilenin sesi gözde kaynayan suda
eksiksiz olmayı istemekten
her kim istemiş ise
iner onun yüzüne kanamalı hatıra


§ yedi kişiydik çıktığımızda yola..
yedi kardeş..
çoğalmak zayıflıktan dolayı
öngörülemez zalimlikler içeri
söz gelimi yüzümüzdeki solgun yüz
hüzün yaprağı.. Pilatus’tan hatıra..
yedi kişiydik çıktımızda yola
yedi hüzünlü yüz
arkadaşlık birlikte yaşamak demektir
kardeşlik, birlikte büyümekle yaral
eşitteki eşitsizlik..
sürgünü farklı dal
her birimiz ötekinin etini yolmakla yaralı
fakat her birimiz ayrı bir Yusuf
her Yusuf hatırası kardeşler arasındaki sınıf farkının
kimse farkında değil
dile getirilebilir değil
bir avuç toprak almış değilim babamın gövdesinden
her kardeş yayından çıkan oka benzer
yaydaki yer aynı.. fakat
varılan hedef farklı
kabul edilebilir değil onuru kardeşlikteki sınıf farkının
nedeni sana çıkarılabilir değil ama senden gelen fark
değildi senden her birimize gelen töz aynı kudrette
değildi aynı kudrette dile gelirken senden gelen kelam
sanki kardeşlerimden farklı olmakla sınadı
kendini bende kelam
conatus! da diyebiliriz buna
yani büyürken içimdeki oğlan
hasta olmayı ne denli diledim
hasta olmak kendinizi elemenin bir yoludur
kardeşler arasında
henüz senin gözlerinle bakarken dünyaya
yol alırken senin içime çizdiğin haritada
kazılan kuyulara düşmek..
şantiyede çalıştığım günlerde de
kimse bilemez ne kadar istedim hasta olmayı
hasta olmak tatile çıkmak gibi bir şeydi sanki dünyada
sadece hasta olduğum günlerde dinlendim
dinlenmek gibiydi aynı zamanda, kuyuda
en iyi okuldur yenilgi yılları”
kimse bilmez gibi
yer kardeşler de birbirini
Yusuf değil, her kardeş sanki bir Mikail
terk etmem gerekir idi içinde büyüdüğüm medeniyeti
öyle değil mi Mikail!
kardeşler de terk etmeli birbirini
senin yasan


§ inanıyor musun buna Mikail!
kardeşler de yer birbirini
Sınıf farkıyla koruyorsun dünyadaki konumunu değil mi Mikail
bütün şer senden geliyordu Mikail!
haset senden geliyordu, hasis senden
nefret ve bastırılmış hınç senden…
İsrafil bırakmazken içimi böyle,
en çok senin gözlerine baktım Mikail!
sen de benim gözlerimin içine bak
istedim Mikail! gözlerimin içine bak!
benim de güldüğümü gören olmadı hiç Mikail!
benim gördüğümü gören olmadı
terk ettiğim yere bir daha asla dönmedim hiç Mikail!
borcum yoktur kimseye diyemem fakat
alacağımın peşine düşmedim hiç Mikail!
gözlerimin içine bak!
seni sevdiğim söylenemez, bunu bilmelisin Mikail!
Dakyanus’un sarayına otağ kurdun
ve malımızı mülkümüzü saraya yediemine verdin Mikail!
Dakyanus’un erbabına maliye defteri
münkir ile nekir ise.. bize layık gördüğün bu Mikail!
gözlerimizin içine noter
kalbimize suçluluk duygusunu indirdin Mikail!
Atlas’tan daha büyük bir dağ yok sanırdım
başka yerde başka bir hayat var..
başka yerde başka bir hayat yok Mikail!
her Dakyanus kelamin yeni bir kılıcı
gelecek diye bize sunduğun fıtrat
keder senin yüzünden Mikail!
yıkım senin yüzünden
böyle hikâye oluyordu etimizdeki kelam
kün ü yekün değil
sabırdan olma conatus
adaletinden kuşkumuz var Mikail!
rızkımıza uyguladığın vergiden alacağımız
gözlerimin içine bak! Mikail!
gözlerimin içinde, devrimle devrilmesi gereken solgun yüz
gözlerimin içine bak
orada, en dipte
iyi bak!
her kardeşte farklı bir medar-ı maişet motoru

Yücel Kayıran

 
Yorum yapın

Yazan: 22 Mayıs 2023 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler:

Dünya Selameti

daima yıkım getirir çekememezlik..
başkalarının yeteneği veya güzelliği
karşısında mevkii ya da zenginlik de
dahildir buna uyanır yüreğin derinliklerinde
kıskançlığa götürecek bir kürek

böyle başlar bir mahvin hikâyesi, derdi
gözlerin saf olması gerekir duygunun
özenle bastırılması onura
duyulan ölçüsüz arzu da

kirli olana dokunmamak gerekir
kötü olana bakmamak.. ve dinlememek
davranışlar saf kalmalı, derdi
tanrısal yaşam saflığa dayalı
gözler içerden perdeli
düşünceler de öyle..

iyilik yapmak yeterli değildir
özenli ve akıllıca davranılmalı, derdi
hakaretlerin unutulması gerekir
haksızlıkların affedilmesi
bir aşırılık biçimidir ölçüsüz arzu

alttakileri ezmemek utanç duygusuyla ıralıdır
yalancı şahitlik yapmamak ve sarhoş olmamak
istikbali görünüşe gelir azimli olanın
geçmiş, geleceği kalmamış insanların âlemi

kötü yürek geçimsizlik ve nifak yaratır, derdi
emin olduğunda cezasız kalacağından
korkmaksızın kötülük yapabilir insan
özellikle edebi olarak hor gördüklerine
pişmanlık duygusu bile ceza korkusundan

bedensel bir ceza yok yalana karşı
böyle yara alır kesinlik ihtimale karşı
yüzünüze gülüp etinizi burarlar
ekmeğinizi yer, kabını size yıkatırlar

göz ardı edilmemesi gerekir gizlice yapılan kötülüğün de
kesilen ağaç sanırsınız ki kârlı kereste
kader, âşık olacağınız kişiyle karşılaşmak demektir
hastalık, bütün istemelerinden vazgeçirir insanı

humete.. huvehte.. huvereste..

Yücel Kayıran

 
 

Etiketler:

Efsus’a Yolculuk

gece suyunu sever burada ekili arazi
biraz ileride elma ağaçları, vişne ve armut
ceviz ağaçları da vardır arazinin gerisinde,
biraz uzakta, doruğa doğru
söğüt ağaçları da olmalı,
neredeyse yola paralel akan bir dere
böyle ezbere bilirim buraları
geride kalanı hatırladığım gibi
nasıl da ferahtım eskiden aksi istikamette giderken
doluluk henüz bende tamama varmamış iken
belirsizdi dünya, belirsizdi beni içine alacak olan
beni beklemiyordu aslında dünya bir vakum
ben nasıl şekilleneceğimi merak ederken
henüz bir korku yoktu o zaman içimde
gölgesi düşmüş değildi korkunun henüz gözlerimin içine
korku kendimde olanı yitirmek kaygısından doğdu bende
beni kendimden başka türlü olmaya çağıran bir dünya
seçeneği yitirmekle ıralı kendi başına yalnız kalmakla
istedikleri kişi olursan eğer gelebilirsin istediğin yere
dünyanın kanunu.. gözlerimin içi dolulukla dolu iken
hareketlilik göçmemiş bedenimden içime doğru
toprağın yüzeyindeki suyu emmesi gibi
gülümseme çekilmemişti henüz yüzümden
bir kapı vardı açıp çıkabilirdim kendime doğru
açtım ve çıktım o kapıdan kendime doğru
yürüdükçe genişledi dünya
kimsenin olmadığı bir bütünlüğe doğru
doğumla gelen saflık
terk etmemişti beni henüz bedenimden
elimde dile gelirdi, ve yüzümde.. bende dile gelen
şimdi terk edilmiş bir beden duruyor yüzümde
sadece hasta olduğum günlerde tatil yaptım
müzikle sağaltırdım kendimi,
dinlemek bile gelmiyor şimdi içimden
çaresiz bir durumda gidilecek bir yer varmış da
oraya doğru yürüyüp gitmek gibiydi
dile gelemeyen düğümlenirken içimden boğazıma doğru
tedirginlik ilaçların yan etkisiydi bende
ilaçların yan etkisi gibiydim kendimde
gittiğim yerde öğrendim böyle geldiğim yere de ait olmadığımı

cereyanda kalmış hüzün yaprağı
böyle söylemiştim yıllar önce bir keresinde
gövdeden itibaren bir salınım
yan yana dururken bile birbirinden habersiz
sanki deri yüzülmüş yüzümden.. yaprak yaprak
titreme gövdeye ait, rüzgârın salınımı yaprakların..
kavak ağacına özgüdür yapraklardaki bu salınım
parlak bir yüzeyi vardır sert fakat esnek.. ve esnek bir sapı
tüylü değildir söz gelimi elma yaprağı gibi kalın
dik durmaz dalında bükülüverir,
sarkar yaprağın ucu aşağıya doğru
bir de kayısı ağacının yaprakları böyledir
hafif bir rüzgârda birbirine sürtünür
ve sanki kendi aralarında konuşmaya başlıyorlarmış gibi
dibinde oturursanız kayısının ya da kavak ağacının
şarkı söyler gibidir dansı yaprakların
ama kavak ya da kayısı yapraklarının
başka bir ses duyamazsınız, rüzgârın salınımı
sizin etinizden geçerek iner toprağın köküne
sizden gelip geçen her ne ise.. o kalır sizde
böyle bu güzergâhtan gelip geçer iken
bitmeyecek gibiydi yolum eskiden
bu tünelden çıkmaya sanki nefesim yetmeyecek
gün akşama varmayacak sanırdım
korku soluğumu terk etmeyecek
bir hikâyem vardı kendi içimde henüz yetişkin değil iken
anlatıda özne olmak gibi bir yerim vardı
ama değil
aklımın duvarında gördüğüm
kendi resmimdi beni peşi sıra alıp götüren
gitmedim kendimden başka kimsenin peşi sıra
kuşkulandım sevgisini dile getirenlerin bile biçeminden
övgü de bir tür çelmedir yürürken kendine doğru giden yolda
övgü ile büyü aynı türdendir tütsü gibi
tütsüyle buğulanabilir, boğulabilir nefes
fakat senden gelen nefes değil artık benzimdeki nefes
anamın evini terk edince şekillenen gözlerimdeki nefes
meğer ne kadar mutluymuşum eskiden
ergin olamamakla alakalı bir şeydi bende mutluluk
hafızam boş idi zamanla doldu boşluktan
keşke görmeseydim algıladıklarımı
veya zayıf olarak kalsaydı hafızam
benzim yüz gibi değildi, yüzüm benzin
sanki her an bir alev topu
bırakmadı yüzümü hiç, kuşkuya bulanmış nefes
esrime değil, esneme de, cereyandı
evet cereyan, hâlâ cereyan
İsrafil’in suru
içimdeki koridorda esip duran

Yücel Kayıran

Efsus’a Yolculuk / MetisYayınları

 
Yorum yapın

Yazan: 05 Haziran 2022 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler:

Efsus’a Yolculuk

annem de bilmezdi Latin alfabesini
“okuma yazması yok!” kabul edilirdi bu nedenle
ama eski yazıyı babasından öğrenmiş
her sene hatim indirdi üç ayları boyunca
seher vakti, annemin sesiyle uyandım her sene üç ayları boyunca
annemin Kur’an okurken, Kur’an’ı okuyuş tarzındaki hüzünlü sesiyle..
hüzün, ihtiyatlı olmak demekti, mutluluğun baştan çıkarıcılığına
hüzün, utanmak demekti benzimizdeki güzellikten, özellikle gençlik yaşında
hüzün kendimize karşı tetikte olmak demekti
içimizdeydi çünkü bizi kendimizden peşi sıra alıp götürecek olan
hüzün, serinliğe bulanmak demekti seher vakti
seher vakti, dünyanın gökyüzünden inmiş sularla yıkanma vakti
seher vakti, annemin Kur’an okuma vakti
Kur’an okumak, kendini temize çekmek demekti, Allah’ın içimizdeki sesiyle
Kur’an okumak, ilk-bahçeye gitmek demekti seher vakti
sabahın gözyaşıdır ağaçların yapraklarındaki çiğ tanesi
başlamamış henüz yılanla arkadaşlığımız
dağların doruğu duman.. çayır çimen evimizin içi
ilk-bahçenin hatırı, annemin sesindeki hatıra
her sabah kapının önündeki güllerin bakımını yapmak
Kur’an okumak, kendini ilk insan gibi kılmak demekti her sabah
insan sesinde dile getirmek tanrının medeniyetini
ve ağlamak dünyadaki sahipsiz güçsüzlüğümüze
annem öyle derdi, annemin tezleri bunlar
bu tezler hayatta tuttu onu bir ömür boyu
bize yardım edemiyordu ya.. çaresiz kalıyordu ya halimiz karşısında
Allah’ın gözyaşları iniyordu Kur’an okurken annemin gözlerinden
böyle doluyordu içime dolmakta olan annemin sesi değildi sanki Kur’an
annem kendi sesinden bir devamlılık kuruyordu bende
böyle geçti Kur’an’daki hüzün annemin sesinden benim sesime

Yücel Kayıran

 
Yorum yapın

Yazan: 03 Haziran 2022 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler: