RSS

Etiket arşivi: Bülent Parlak

BABAMIN CESEDİYLE UYKUYA DALAN ANNEMİN HİKAYESİ

babamdan bir tokat yemeden büyüdüm ben
belki sebebi budur banknotları karalamamın
hep aynı saatlerde farklı semtlerde
en az üç kişiye randevu vermemin
belki sebebi de budur
kaba bir irkintiyle uyanırdım çocukken
homurdanan bir erkek sesinden yoksun
annemin her sabah yatağında bir erkek cesediyle
kavgasız ve barışçıl uyanmasından bıkmıştım
şu silik ağıtından nefret ederdim en çok
“hem anne hem baba oldum derdi evlatlarıma”.

bana iyileşmez bir aşk sunan
sürekli sevgilim sandığım kızı
Kuran’ın yapraklarına sardığımda
henüz on beş yaşındaydım
sürekli sevdiğimi sandığım kızdan
bana arta kalan bir aşk yarası hocalığıydı
bir de eğretiliğimi azdıran uyumsuzluğum

ben aslında büyürdüm aylaklığım büyürdü
büyürdü pelerine sarılmış kadınların elleri
kirim pervasızca büyürdü
belki ben de gençliğimde
sıkılmış yumruklarımla sloganlar atar
miskinliğini ellerdim uyuşuk halkların
belki ben de annemi oğulları darağacı görmüş şanslı kadınların arasına katardım
peşime polisleri takar
talan ederdim özenerek kurulmuş bir sofrayı
ben aslında büyürdüm

yaşamak düşseydi bunca insandan payıma vebasından kurtulsaydım çocukluğumun bir de

Bülent Parlak

 
 

Etiketler:

Bir gün pişman olmak için hepimiz sıraya gireceğiz

Bir gün pişman olmak için hepimiz sıraya gireceğiz
işte o gün
başımdan hiçbir şey geçmemiş günlerin hatıra diye
kabul edilmesini isterken Risto Trifkoviç’ten
anlatsam
yarısında izin alıp gideceğiniz bir hikayedir burası
burası
dünya bizi nasıl kırdıysa öyle de gönlümüzü almamayı bildiği
yerdir.

Bülent Parlak

 
Yorum yapın

Yazan: 22 Nisan 2022 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler:

Dünya Burukluk Listesi

Not: Dünya burukluk listesini yaparken tamamen taraflı davrandım. İsimleri kendime göre seçtim. Listeyi daha fazla uzatabilirdim. İsteyen listeye istediği ismi ekleyebilir. Ama bütün titiz çalışmalar ancak buruk olmayanların, nefesi yetenlerin işidir.

Hazreti Adem: Adem kimseye baba diyemedi.

Hazreti Yusuf: Kuyuya atılan hangi çocuk bir daha kahkaha atabilir ki?

Yunus Emre: Sol böğrümde ince bir dert / Batar Yunus Yunus diye.

Bülent Parlak: Burukluğu fark etmesem, kendimi burukluğa yazmazdım.

İlhami Çiçek: Onda dünyanın bütün taşlarını sırtında taşır gibi bir hal hep vardı.

Beşir Fuad: 1887 yılında ameliyatını kendi icra etti.

Gerard de Nerval: Yazık! Ben ölürsem her şey ölecek demek.

Sadullah Paşa: Viyana’da sefir iken Türkiye’ye kendisi değil, cesedi.

Hüseyin Türkoğlu: Üniversiteden arkadaşımdı. Bir şubat sabahı, 2015’te bileklerini. Şahidim burukluğuna.

Tokadizâde Şekib: 1932’de oğlunu kaybettiği gün başına bir silah dayadı.

Galib Efendi: Bir gün daha yaşamak istemeyecek kadar iftiraya uğradı. O tek gün için listede. 1906. Yazar, şair.

Peyü Yavorov
: Eşinin ölümünden suçlandığında onları değil kendini öldürdü. Bulgar şair.

Halil Nihat Boztepe: 1949 yılında arkadaşının evine misafirliğe gitti. Bir daha kendi evine dönmeyi beceremedi. Şair, yazar ve çevirmen.

Stefan Zweig: Avusturyalı yazar. “Ben, çok sabırsız olan ben, onların önündengidiyorum.”

Kurt Tucholsky: En güzel savaş şiirlerini yazdığı, savaşın dehşetini anlattığı, Naziler yüzünden kaçmak zorunda kaldığı için.

Marina İvanovna Tsvetayeva: Çünkü o sürgünlerin şairiydi. Rus ihtilaline karşı çıkınca yersiz-yurtsuz bıraktılar. Sonrası burukluk.

Sergey Yesenin: Rusya’nın buruk şairi. Şu yaşamda yeni bir şey değil ki ölüm / Ama yaşamak da yeni sayılmaz kuşkusuz.

Sezai Karakoç: Burukluğu bizzat gördüm, okudum, hissettim.

İsmet Özel: Gür sesinin ve büyük şiirlerin arkasındaki buruklukla her sabah uyanıyor. Sabah onun üstüne saldırıyor.

Sami Baydar: Merzifonlu şair. 2012 yılında vefat etti. Şiirlerini okuyunca o bir buruk.

Ergin Günçe: 1983 yılında 45 yaşında vefat etti. Gencölmek diye yazdı, genç öldü.

Antonin Artaud: Beni intihar ettiler.

Didem Madak: Onun çığlığı güzel şiirler yazmasında değildi, şiiri güzelleştirmesindeydi.

Neşet Ertaş: Yazını kışa çevirdiler onun. Demiştim ki “Leyla’nın mesleği mevsimleri bozmaktır.”

Sadık Hidayet: İranlı yazar. Karamsarlığı ve uyuşamadığı dünya yüzünden listede.

Attila Jozsef: Macar asıllı yazar. Kendini yoksul ve yoksun bırakanlara hakkını helal etmedi. Ya da bağışlamadı desek daha doğru olur.

Cesare Pavese: Ömrünün büyük bölümünü gurbette geçiren, arkadaşları tarafından yalnızlığa itilen ve karşılıksız aşklar.

Andre Frédérique: İkinci dünya savaşının kayıp çocuklarından.Fransız yazar, şair.

Yukio Mishima: Japon samuray ailesinden bir yazar. Hiroşima’yı yaşamış kadar buruk.

Rabia Bayraktar: Ama bana hiç bir parçanız bir gün “Güzel kız merhaba” bile demediniz. Çünkü o da buruktu. 1955’te denize atlayarak.

Sylvia Plath: Fazlasıyla hassas, fazlasıyla yaşadı. “Ölmek, Her şey gibi, bir sanattır, Bu konuda yoktur üstüme. Aşk, aşk, işte benim mevsimim.”

Yolanda Giglioti: Mısır’da dünyaya geldi. Diyordu ki ““Beni affedin! Hayat benim için artık tahammül edilemeyecek bir halde.”

Müslüm Gürses: Hayatı buruk.

Boris Harloff: Gidiyorum eyvallah.’ denir. Ben bunu demiyorum. Çünkü gideceğim bir yer yok.” Fransız yazar.

Metin Akbaş
: 55 yaşında, 1982’de o da pes etti. Kayseri doğumlu, şair.

Zafer Ekin Karabay: Karşıdan karşıya geçerken eli bırakılan çocuklardan.

Muhammed Halil Kaya: Birlikte çok iyi susuyoruz.

Bülent Parlak, İzdiham 35. sayı
İZDİHAM

Hayat, zaman kavramı olduğu için doğmakla başlıyor; ölümle sona eriyor. Zamanın olmadığı her yer ve her şey sonsuzlukla tanışacak.

Yaram var diye konuşmaya başlarsanız bir kısmı yaranıza bakmaya gelir, bir kısmı yaranızı taşlamaya. Ama yara aynı yerde kalır.

Bülent Parlak

‘Hepimiz ölecek yaştayız…’ dedi ve ebediyet alemine gitti.

Dünya hayatını ve izdihamını geride bırakan Bülent Parlak’a Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı, yakınlarına sabırlar diliyorum.

Unutmayın: Şairin ölümüyle biraz daha sessiz ve nefessizdir bu dünya…

İbrahim Kalın

 

Etiketler:

Evet, Sen de Öylesin Sevgilim!

Çocukluğumdan beri İsrail, işgale devam ediyor. Çocukluğumdan beri İsrail öldürmeye devam ediyor. Çocukluğumdan beri İsrail kendine ait olmayan bahçelere zorla girmeye, penceresinde gül yetiştiren kadınlara tecavüz etmeye, balkonlardaki hatıralara zorla sahip çıkmaya devam ediyor. Çocukluğumdan beri İsrail çocuk, kadın, genç, yaşlı demeden öldürmeye devam ediyor. Çocukluğumdan beri biz İsrail’i kınamaya devam ediyoruz.

2009 yılında Dergah Dergisinden yayınlanan Haritası Kayıp adlı şiirimde

“Gazze’ye şiir yazılmaz
Gazze’ye şiir yazılmaz
Gazze’ye şiir yazılmaz”

demiş ve İsrail sorununa karşı elinde taşla tanklara karşı gelinemeyeceğini, bu dramatik insanlık sorununun romantize edilemeyeceğini şiirle ifade etmiştim. Ben hiçbir acının şiirle, sinemayla, romanla anlatılacağı kanısında değilim. Sadece hissettirebileceğimiz bir alandır sanat. Gazze bir büyük dramdır ve onunla ilgili yazacağımız, sergileyeceğimiz, izleteceğimiz her şey ancak hissettirmeye sebep olur. Bunu yapmak da görevimiz, oradaki zulmü sona erdirmek de. Hâlâ aynı mısralar bende, taptaze yerinde duruyor.

Taşla ancak kuş vurabilirsiniz ki onda da ben kuşlara hiç kıyamadım. Taşla tanklara karşı gelmeye çalışmak ve bunu matah bir durum gibi yıllardır sunmak Müslümanın izzetini ayaklar altına almaktan başka bir şey değil. Müslüman eğer tanka karşı duracaksa bu taşla olmamalı. Bizi aciz gösteren bu tabloların artık sona ermesi gerek. Savaşlar aynı zamanda psikolojiktir. Biz savaşa daha girmeden kaybediyoruz. O çocuğun ellerini biz çok sevdik ama taşını yere bırakmasını ona söyleme vaktimiz geldi. Ona oyun parkları yapma vaktimiz geldi. Onun gurur duyacağı bir güce mensup olma zamanı geldi.

Yıllardır bu konularda fikir beyan etmemeye özen gösteriyorum. Beyan etmek yerine bu ülke için elimden gelen iyi, temiz, bu memleketin hassasiyetlerini gözeten bir dergi çıkarmaya çaba gösterdim. Çok hata yaptık, yazım yanlışı yaptık, bilgide kusur işledik ama yaptığımız çalışmalardaki titizliğimizi biz de biliyoruz, Allah da buna şahit. Tıpkı şahit olan dostlarımız gibi. Yazdığım onlarca şiirde de buna daima özen gösterdim. Yaptığımız çalışmalarda sadece kendi ülkemizi değil dünyanın neresinde haksızlığa uğramış bir insan ve topluluk varsa onların yanında olduğumuzu gösteren metinler yayınladık. Çünkü ben hep şuna inandım: Mazlumun, mağdurun ülkesi de, dini, dili ayrı olmaz çünkü.

İsrail, biz müslümanlar için ilk kıblegâhımız olan Kudüs’ü işgal ederken herkesten daha çok içim acıyor belki de. Bu vahşilik, bu zalimlik sona ermeli. Peki nasıl? Taşlarla mı? Uçaklara karşı küfür ederek mi? Hayır, hayır, hayır!

Kılıcın dönemi bitti. Tüfenk icat olunca mertlik bozuldu diyen Köroğlu 16. yüz yılda Bolu’da yaşadığı söylenen bir halk ozanı. Onun meramı da büyük bir haksızlığa karşı durmaktı. Durabildiği kadar durdu, bedel ödedi. Ama biz bedel ödemek yerine sloganlarla vakit kaybediyoruz. Kötü bir şuur, sonu gelmez aynılıklarla. Ve şu an 21. yüz yılda uçaklara yumruk sallamakla hiçbir zulmün çözülmediğini gördük. Uçakları üstümüze güldürmenin anlamı yok.

Biz yüz yıllardır Hıristiyan ve Yahudi terörünün oyunlarının, zulmünün, barbarlıklarının, vahşetinin sadece göz yaşı dökenleriyiz, kınayanları, protesto edenleriyiz. Bir şey yapmak yerine bir şeyi kınamak kötü bir konuşmacı olmaktan başka bir anlam taşımıyor. Elimizden gelen şey bizi ele rüsva ediyorsa o zaman elimizi değiştirmemiz gerekiyor.

Şimdi her şey için temiz bir sayfa açmanın ve o sayfayı bir daha kirletmeyecek düzeni kurma zamanı değil mi?

Küçük bir ilçede yapılan ihale yolsuzluğuna göz yummak Doğu Türkistan’da yaşayan Türklerin işkence görmesine sebep oluyor. Sedat Peker her gün kirli ilişkilere dair açıklamalar yaparken devletimizin ve de savcıların sessizliği Miyammar’daki zulme bizi ortak ediyor, İkizdere’de doğa katliamı yapılırken ses çıkarmamak bir Filistinli çocuğun daha İsrail askerleri tarafından yaralanmasına sebep oluyor, bu ülkenin bakanı kendi şirketinden bakanlığına -Ruhsar Pekcan- hileyle, haksızlıkla mal alımı yapılırken buna kayıtsız kalmak Bosna’daki kuşların Sırp nişancılar tarafından vurulmasına sebep oluyor. İnsanları evlerine hapsederken tıklım tıklım dolu salonlarda kongreler yapmanın bedeli Suriye’den hissediliyor. Bunu anladığımız, hissettiğimiz ve idrak ettiğimiz gün başarmanın ilk günü olacaktır.

Bu topraklar, Anadolu kendi güzelliğini ortaya koyacak kadar birikime, kültüre, otokontrole ve terbiyeye sahip. Bunu yapmak zorundayız. Hem kendimiz, hem başkaları için. Hiç kimsenin, hiçbir grubun, hiçbir oluşumun şahsi menfaati geleceğimizden, bu ülkeden, bizden yardım bekleyen masumlardan daha üstün ve daha el üstünde tutulur olamaz.

Tarih şahittir ki dünyada adil bir düzen olacaksa bunu Türkiye yapacak. Yani ben, yani sen, yani biz. Ama evimizin bahçesini süpürmeden bizim kimseye bir faydamız olmayacağını artık görmemiz gerek. Önce kendi içimizde büyük bir devlet gibi davranacağız, hemşehri devleti gibi değil. Ben bunca yıllık hayatımda her şeyin değiştiğini ama olan bitenlerin hiç değişmediğini üzülerek ve öfkeyle görüyorum. Bütün vatandaşlarının kendini güvende, adalette, huzurda, refahta hissettiği bir ülkeye olan ihtiyacımız her zamankinden daha çok. Her Şey İçin Çok Geç adlı kitabımda “Herkes haklı, hiçbir şey doğru değil” derken kendi hayatımı yazdığım kadar ülkenin de değişmeyen hayatını kaleme alıyordum. Türkiye’de dürüstlük elinde imkan olmayanların sonuna kadar savunduğu, eline imkan geçenlerin bu kavramı delik-deşik ederken bahanelerle çevresini sarmaladığı bir duruş biçimi. Evet sen de öylesin sevgilim!

Bu dünyaya herkes görevini yapmaya gelir. Kötü olan kötülüğünü, bozguncu olan bozgunculuğunu, zalim olan ise zalimliğini sergilemeye gelir bu dünyaya. Biz eğer aksini iddia ediyorsak tavrımız ve duruşumuz bu yönde olmalı, bu alanda çabalamalıyız. Yoksa geçit verdiğimiz şeyler bir gün gelir bizi de vurur.

Efendiler! Aklımızı başımıza almanın vaktidir. Düşmanlarının sevmediği ama bahsederken dürüstlüğünden şüphe etmediği insanlar olmak zorundayız. Düşmanlarının sevmediği ama çalışkanlığımızı ibretle örnek gösterdiği bir millet de olmak zorundayız. Çünkü biz müslümanız, çünkü bizim peygamberimizin adı Muhammed’ül Emin. Çünkü biz başarmak zorundayız. Malcom X gibi. Ne diyordu Malcom X? Başaracağız, kalbimin ta derinliklerinden gelen duyguyla söylüyorum ki başaracağız! Başarmak zorundayız.

Taşla korkutamayacağımız tanklardan daha iyi tanklar yaparak, yumruk sallayarak düşüremeyeceğimiz uçaklardan daha iyi uçaklar yaparak, Time dergisinden daha ses getiren dergiler yapıp dünyaya tanıtarak, vizyonda en fazla izlenilen filmleri dünyanın tüm sinema salonlarında hayranlıkla izleterek aklımıza başımıza almanın vaktidir. Bizim boşa geçirecek bir dakikamız bile yok. Şimdi elinizdeki telefonları kenara bırakın ve başınızı ellerinizin arasına alarak düşünmeye başlayın. Benim vazifem bu kargaşada nedir? Bu kargaşa elbet bitecek ama yenisi başlayana kadar. İşte ben de bunu söylüyorum. Yenisi başlayana kadar yapacaklarımızın en iyisini yapmak zorundayız.

Savaşlar birkaç yıl sürer. Barış ise yüz yıl. Biz bütün mağlubiyetleri barış zamanında alıyoruz. O halde yapmamız gereken iş çok, almamız gereken yol da. Barış zamanlarında kaybettiklerimizle ayağa kalkacağız, savaş zamanlarında kaybettiklerimizle değil!

Yoksa bize olan yazık, çocuklarımıza da olacak.

Bülent Parlak
İZDİHAM

 
Yorum yapın

Yazan: 22 Nisan 2022 in Genel

 

Etiketler:

Aklıma Düştüğünde

                                                     eşime,

Sen aklıma düşünce ellerim tutuşuyor ellerim
Sen aklıma düşünce yetmişinde ihtiyar
Küçük bir sokakla arkadaş, biraz daha yaşasa sanki kıyamet kopacak
Sen aklıma düşünce
Parmak izlerinden tanınıyor; parkta reddedilmiş bir aşık
Teşhis ediyorum çiziklerde o amansız veremi

Sen aklıma düşünce
Berlin’de dazlaklar saçlarını uzatıyor
Sağdıcı oluyorum gelinler at üstünde
Sen aklıma düşünce rütbesi sökülmüş babalar
Yeniden dönüyor evlerine
Çocuklar şen şakrak, çocuklar şen şakrak, çocuklar.
İçimdeki gardiyan mahsustan unutuyor
Mahkum odalarının kilitlerini… İyi halden yırtıyorum
Sen aklıma düşünce gül kokulu kızım
Sırrını çözüyor Mısır’da piramitlerin
Kalbim beter oluyor sen aklıma düşünce

Sen aklıma düşünce ne güzel heceliyor
Bir kekeme dört kitabı
Sen aklıma düşünce bendeki tuhaflıklar
Bir bir yok oluyor, bitiyor bendeki bu yabani başkaldırış
Toplanıp dert ediniyorlar ülkeyi konken oynayan kadınlar
Sen aklıma düşünce bir kuyunun içinde
Yusuf’a mektup geliyor kör olmamış babası
Ve anlıyor “bir ülkeye hükümdar olacak” güzel yüzlü o çocuk
Sen aklıma gelince Diyarbakır Radyosu “Sarı Gelin” çalıyor
Sen aklıma düşmüşsün, ben içine türkünün

Sen aklıma düşünce
Üstüme yemek dökecek kadar ihtiyarlıyorum
Ellerim titriyor ellerim
Çor tutmuş bağlar yeşeriyor birden bire
Kızılderili reis tüylerini yeniden takıyor başına
Oturan boğalar ayaklanıyor bozkırda köylülerle
Sen aklıma düşünce kim gelse aklıma
Unufak oluyorum.

Bülent Parlak
 
Yorum yapın

Yazan: 22 Aralık 2014 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler: