RSS

Etiket arşivi: Rainer Maria Rilke

Rainer Maria Rilke Malte Laurids Brigge’nin Notları

Şimdi ıssız kalan yurdumu düşündükçe, öyle sanıyorum ki, eskiden böyle değildi bu. Eskiden insan biliyordu (ya da belki de seziyordu) ki, meyvenin çekirdeğini taşıması gibi, ölümü kendi içinde taşımaktadır. Çocukların içinde küçük, yetişkinlerin içinde büyük bir ölüm vardı. Kadınlar, ölümü kucaklarında, erkeklerse göğüslerinde taşırlardı. O vardı işte ve ölüm, onların her birine garip bir ağırbaşlılık, sakin bir gurur verirdi.


Hepsi de kendi ölümlerini öldüler. Ölümü bir esir taşır gibi zırhlarının altında taşıyan o erkekler; çok yaşlanıp küçülen, sonra muazzam bir yatak içinde, bir sahnede gibi, bütün ailenin, hizmetçilerin, köpeklerin önünde, kibar ve saltanatla göçüp giden o kadınlar. Hatta çocuklar, en ufakları bile, rastgele bir çocuk ölümünü değil, kendilerine hâkim olup bulundukları ya da ileride olacakları hale göre bir ölümü ölüyorlardı.

Sonra, kadınlarda ne hüzünlü bir güzellik vardı; gebe olup ayakta durdukları zaman, ince uzun ellerinin, kendiliğinden üzerine düştüğü şişkin karınlarında iki meyve taşıyorlardı: biri çocuk, biri ölüm.


Hiç kimseniz ve hiçbir şeyiniz yoktur, elinizde bir valiz ve bir kitap sandığı, çevrenize karşı ilgi duymaksızın, dünyada dolaşır durursunuz. Hayat mı bu! Yersiz yurtsuz, ana baba yadigarı eşyalardan yoksun, köpeksiz. Anılar olsaydı hiç değilse. Ama kimde anılar var ki? Çocukluk olsaydı, derinlere gömülmüş gibidir çocukluk. Bütün bunlara yaklaşabilmek için yaşlanmak gerek belki. İhtiyarlık bana güzel görünüyor.


Yirmi sekizimdeyim ve başarılmış hiçbir şey yok. Tekrarlayalım: Carpaccio üzerine bir inceleme yazdım, berbattır; bir dram kaleme aldım, “Evlilik” adını taşır ve şüpheli yollardan yanlış bir şeyi kanıtlamaya çalışır ve mısralar yazdım. Ah, gençken yazılan mısraların kıymeti zaten nedir ki. Beklemeliydi ve mümkünse bir ömür boyu, manâ ve lezzet toplamalıydı, ve sonra, tamamen sonunda belki iyi on mısra yazabilirdi. Çünkü mısralar, insanların dedikleri gibi hisler değil (his pek erken başlar) tecrübelerdir. Bir mısra için insan, bir çok şehirler görmelidir, insanlar ve eşyalar görmelidir, hayvanlar tanınmalıdır, kuşların nasıl uçtuğunu hissetmelidir, küçük çiçeklerin sabahları hangi kımıldanışlarla açtığını bilmelidir. İnsan, meçhul semtlerdeki yolları, beklenmedik tesadüfleri ve uzun zamandır gelmekte olduğu görülen vedaları düşünebilmelidir, hâlâ anlaşılmamış çocukluk günlerini; bizi sevindireceğini sanarak hazırladıkları (ama ancak bir başkasını sevindirebilecek) bir sürpriz yüzünden, anlamayıp incittiğimiz anne ve babayı, o kadar çok, derin ve müphem değişmelerle, acayip ve tuhaf başlıyan çocukluk hastalıklarını; sessiz, kapanık odalarda geçen günleri ve deniz kıyısındaki sabahları; denizi; denizleri; üstümüzden esen ve bütün yıldızlarla uçan yolculuk gecelerini düşünebilmelidir, bütün bunların hepsini düşünebilmek de yetmez. İnsanın, birbirinden farklı birçok sevda gecelerine ait hâtıraları olmalıdır. Ama, hem de, can çekişen kimselerin yanında oturmuş bulunmalıdır; kesik kesik gürültü duyulan, penceresi açık odada ölülerle durmuş olmalıdır. Ve insanların hatıraları olması da kâfi gelmez. Hâtıralar çoksa onları unutabilmelidir, ve insanın, hâtıralar gelecek diye büyük bir sabrı olmalıdır. Çünkü hâtıralar da henüz o değildir. Hâtıralar ancak hücrelerimizde yerleştikleri, bakış ve hareketlerimizde okundukları, isimsizleştikleri ve artık bizden ayırdedilemedikleri zaman, işte o vakit, çok nadir bir saatte, bir mısranın ilk kelimesi, hâtıraların ortasından ve hâtıralardan tecelli eder.

Rainer Maria Rilke
Malte Laurids Brigge’nin Notları

 

Etiketler:

Seninle ilk tanıştığımda seni bulduğum aşırı yalnızlığa ne kadar şaşırdığımı hatırlıyor musun?

Paul Valéry, Muzot Kalesi’nde Rainer Maria Rilke’yi ziyaret ettikten sonra:


“Seninle ilk tanıştığımda seni bulduğum aşırı yalnızlığa ne kadar şaşırdığımı hatırlıyor musun? Yanından geçiyordum; İtalya yolunda beni durdurdun ve birkaç dakikalığına içeri aldın. Oldukça hüzünlü dağlardan oluşan geniş bir alanda korkunç derecede yalnız, çok küçük bir kale; koyu renkli mobilyalar ve dar pencereli antika ve düşünceli odalar – bu kalbimi burktu.

Hayal gücüm, hiçbir şeyin kendinden ve benzersiz olma duygusundan uzaklaşmadığı, oldukça yalıtılmış bir bilincin sonsuz monoloğunu içinizde duymadan edemedi. Bu kadar ayrı bir varoluşu, sessizlikle mahremiyetin bu kadar suiistimalinde sonsuz kışları, hayallerinize, kitaplardaki temel ve fazla yoğun ruhlara, yazının değişken dehasına sunulan bu kadar özgürlüğü tasavvur edemezdim. hafızanın güçlerine.

Sevgili Rilke, bana saf zamanın içine hapsolmuş gibi göründün ve senin için, birbirinin benzeri günlerin döngüsünde insanın ölümü açıkça görmesine izin veren, fazlasıyla tekdüze bir hayatın şeffaflığından korktum.”

— Paul Valéry , Reconnaissance à Rilke’de , Cahiers du mois, 23-24, Paris, 1926.

 

Etiketler: ,

Şairin Ölümü (Marina İvanova Tsvetaeva için)

Yatıyordu. Çehresi, hafifçe yükseltilmiş,
solgun ve dargındı dik yastığında,
dünya ve dünyaya ait bildiği ne varsa,
artık duyularından koptuğundan bu yana,
hepsi de umursamaz bir zamanda yitirilmiş.

Onu öylece yaşarken görenler, bilmemişlerdi,
ne kadar da bütünleşmiş olduğunu bütün bunlarla;
çünkü bunlar: O derinlikler çayırlarda
ve sularda, bütün bunlardı çizen o çehreyi.

Onun çehresiydi aslında bu enginler,
onlar ki, görücüye çıkmışlardı şimdi şaire;
korkuyla ölmekte olan maskesine gelince,
sanki havayla temas ettiğinde bozulan bir meyvenin
içi gibiydi, öylesine kırılgan ve ince.

Rainer Maria Rilke

 
 

Etiketler: ,

Ey şairlerin eski lâneti,

Ey şairlerin eski lâneti,
yakınan sürekli, konuşmak yerine,
durmaksızın değerlendiren duygularını
oluşturmak yerine onları ve bildiklerini sanırlar hâlâ,
içlerinde neyin neşeli olduğunu veya acıklı
ve şiirlerinde, yerebileceklerini veya övebileceklerini
onları, aynı hastalar gibi,
kullanırlar acının dilini,
anlatmak için sızlayan yerlerini,
kendilerini sert sözcüklere dönüştürmek yerine
bir katedralin taş ustasının
taşın soğukkanlılığına dönüşmesi gibi inatla.

Rainer Maria Rilke
Çeviren: Tanıl Borarilke-siirleri

 
 

Etiketler: ,

Orpheus’a Soneler XI

BAK gökyüzüne. Hiçbir takımyıldızı var mı adı “süvari” olan?
Çünkü bu tuhaf bir biçimde mal olmuş bize
bu gurur dünyadaki. Ve bir ikinci kişi
onu yürüten ve tutan ve onu taşıyan.

Değil mi öyle, ele geçirilmiş ve ehlileştirimiş,
varlığın bu güçlü doğa parçası?
Yola çıkış ve dönüş. Yine de anlatır bir dokunuş.
Yeni uzakları. Ve bir oluverir her ikisi.

Ama gerçekten öyle mi? Veya her ikisi de
kastetmezler mi aynı yolu, beraber gittikleri?
Masa ve çayır ayırır onları adlandırılamaz biçimde.

Bir aldatmacadır yıldızların bağı.
Bir süreliğine sevindirsin bizi yine de
inanmak bu görünüme. Bu yeterli yine de.

Rainer Maria Rilke
Çeviren: Yüksel Özoğuzrilke-siirleri

 
 

Etiketler: ,