RSS

Etiket arşivi: Hüseyin Atlansoy

ÖLÜME DİRİME VE AŞKA DAİR

I

Hatırasız bir aşk yaşayacağım seninle
ey ölüm, ne adını sayıkladığım kızlar
koşarak gelecek yanıma, ne kalbimi
üşüten kahkahalar olacak kulaklarımda.

Sen olup biteni fısıldarken usulca
bin bir kanadından birine tutunup
sonsuzluğa uçacağım sonra, yani aşka.

Yaa dünya derken ihtiyarlar
içten bir gülümseyişle karşılayacağım seni
muhtemelen o güzel kadın, yani kadınım
en çerkes sesiyle haykıracak, bir aralık
sabahının erken düşen çiğlerine
elâ bir pırıltı bırakarak, gözyaşlarıyla
yaşarken
dans ettiğimi bilmeyen ahali
dualarla uğurlarken beni
bir sevinç anını paylaşacağım seninle
ey ölüm, fotoğrafın banyosunu
fanilerin göremediği

devr-i daim konuşmalarla
avunacak çocuklarım
benden geriye kalan
üç-beş şiirle de, belki!

II

‘Beni iki kere kurşunladılar’
üçüncüden ne korkarım
uçunca üçüncü kuş kafesten
bir uçmaklık yar kalır avcı olana
ölümde dirimde ve gitmelerde
sahih bir rüyaya gülümserken

Gerçi ben
hiç bir kuşa yetişemeden
vakitsiz kaybettim yenilgilerimi.
Yaşarken
kanatsız bir anka kuşuydum sanki
harabe bir başkentin üstünde süzülürken
ağzında tuttuğu zümrütü hep kendine düşüren

Sevgilim, ben
sır köprüsünden yalnız geçeceğim
arefe günü son nefesimi verirken
ah! bir bilsem, yarın
kimin yüzün öpüp kime yar diyeceğim.

Hüseyin Atlansoy

 
Yorum yapın

Yazan: 03 Haziran 2022 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler:

Acemi

I

Gençken
Sürekli bana bakan
Güzel bir kız sanırdım dünyayı
Meğer gözleri dalmış

Seviyorum ben
Dalından koparılmış
Kaf dağındaki rüyaya benzer bu dalgınlığı
Faytonları da üstelik-yolculukları

/Akşamın bu saatinde yolculuk
Değilse
Sevgiliyi ya da ölümü bekleme telaşı
Dalında utancından kızaran elma gibidir
Aydınlık neşeli şen bir ayrılışın hatırası

Bir gün döneceğiz-
Sureta suretsiz
Bak burası Yeryüzüdür
Gece gibi ıssız bir suskunluğun imtiyazı/

Dilimde dilim dilim
Mayhoş bir meyve tadı.

Acemice-
Değiştiriyorum bu dalgınlığı
Meğer gerçekten dalmış

II /Arada/

  • Ben ne zaman geldiydim
  • Hatıran buradaydı

Hep buradaydım ben
Gölgem boy boylamak soy soylamak isterken
Bakışlarımdaki siyah ışık gecesi
Ölçmez asla mesafeleri

-Ne zaman geldiydim sahi
-Hiç gitmedindi

Buradaydım ben
Keşke
Gitme dinseydi

Direksiyonları dizginler gibi çekerken sürücüler
Keserken küçük kızlar makasla kirpiklerini
Su damacanalarda alabildiğine konuşkan
Bir aldanışla sahte mavi
Çiçeklerini de almış gitmiş bir kış
Kışlarını da almış gelmiş bir kız
Dalgınlığı sanki

İçimde ne kadar acemi
Korkudan ürkmüş kabarmış hamur gibi
Dağların heybeti-

Artık beyazlamadan dökülecek saçlarım
Ufukta kaynıyor
Dünyanın bütün karlı dağlarının iptali

III /Kanat Açarken/
-Acemi nerdesin sen
-…Arada…
Aralıksız ve süresiz
Bir ilk yağmur gibi

İşte söyledim
Söyledim sözde öldüm
İlk sözdeyim ben ilk sözde
Toprak ve buğur incelten nefeste

-Ne zaman uyudum ben
-Hiç uyumadın ki
Ölüm gibi katıksız bir öpüşle

Hep arada mıydın sen…
Bak yeni dünyada yetti
Çalı dibinde kara pirinç
Asla pirimiz değildi oysa
Ekini ateşe verenlerin
Kalleş ve ölçüsüz ölçü birimi inç

Haydi acemi aç kanatlarını
Ve uç alabildiğince ince sözlerinle

Gökyüzü tamamdır kanatlarından eksilenle
Asla söyleme

IV/Göç Hazırlığı/

-Al işte cesedini canımı ver

Acemiydim, topladım denklerimi
Toparladım sonra o büyük anlaşılmaz denklemi
Aşk ölüme karşılık gelendi; toparladım büyük bir ciddiyetle cesedimi

Camdan sırlanmış aynayı tutan
Usul bir güz esintisi gibi kayıtsız kalbim
Durmadan atıyordu sanki varmış gibi
Al işte al, cesedini canımı ver

Bir türlü bitmiyor temizliği
Kalem yazmaya başladıktan beri

V/Kurban/

Hemen alırım güzelim
Sen bir gülüversen
Sektirmem hiç
Kalbim hazır müşteri

Kağıtta değil-sarı kızıl ve siyah
Kalemin içindedir kader
Büyük kurbandır ismim; yeter
Ve yakışır güzelliğime: gülü ver

/Korkma unutmam; gülün
Kırmızısında gizlenen acıyı/

Bir bilsen…
Gölgesinden bile tedirgin bir yalnızım ben
Ruhum ki uykusu derin bedenimden
Şikayet edemeyecek kadar elemli

İsmime bağışla beni
Beni ismime bağışla
Aradaki muazzam farka
Bağışla beni beni bağışla

VI-Keşif ve veda

Güzelimsen keşke bilmesen
Kaç kez dibe vurdum ben
En az iki, üçüncüden kılpayı
Kurtuldum bile diyemem

/Unutmadım
İçimdeki siyah aynada patlayan
Gülümseyişindeki ışıltıyı/

Şöyle bir kurulup dünyanın kıyısına
Dışıma çekmeliyim siyahları, hani
Bir de mapushane çayı olsa yanında
Söyleyeceğim son sözlerimi usulca

Hem bak artık kazmayacağım
Yoruldum güzelim kendime mezar
Sizlere ince dizeler yok yazmayacağım
Kör cahilim ben; bulduğum inciye etmeyin nazar

İşte bakın! “Rabbim ben seni bilemem
Öylesine acemiyim, sensin kendini bende bilen”

Son dizelerini okudunuz şiirin
Ben Hüseyin Atlansoy nisan altmışiki
Haydi… Allahaısmarladık
Kalbinize bir kez olsun bakın sizin mi?

Hüseyin Atlansoy

 
 

Etiketler:

Cuma Koşusu

/siz de biliyorsunuz
‘hüzün’ bu yıl yine moda çocuklar/

cumartesi olanca buğusuyla yayılıyorken
iğde dallarına, nar kırmızısı sıcaklığıyla örtülü
caddelerden, kaldırımlardan sokak aralarına
sızıp
kara kavruk kadınların ve tezgâhtarların
ellerinde
bir tomurcuk, bir orkide çiği oluveriyor.

/hüzün
monepeto değil çocuklar/

yorgun, pazar çantalarını kavramış bilekler
ince, ola ki nazenin bir gülümseyişi
temiz giyimlilere değil, biliyorsunuz
kravatla, fularla elma satılmaz çünkü
yitmişlere, kumaş tüccarlarına, küfürbazlara
yüzlerine bile bakmadan
bir file dolusu hayat karşılığı ödeyiveriyor.

/iyisi, kötüsü olmaz acının ve acı
insanın yüzünde gizlidir; çocuklar/

oysa cuma bugün
günlük güneşlik sevincin abidesi
sisli vapurlar, sigara dumanları, yarım
bırakılmış sarışınların yas günü bugün

/ah! Robenson, cumayı bırak adandan
‘yarın cumartesi’ biliyorsun
biliyorsun ben yeşil gözlü bir çinle avunabilirim
Pekin’de bile olsa/

yavaş yavaş alışıyorum
kente yeni gelmişlerin ürkek sorularına
hatırımda gözlerle geçilen boğaz
bir salı günü uzaklığında olsa da.

/cuma cumartesi Robenson ve saire
ne intihar ve balkon bir buse versene/

sonra yayılsın olanca buğusuyla özlem
bitmeyen zafer haftası; ‘hüzün’ zaten.

Hüseyin Atlansoy

 
Yorum yapın

Yazan: 21 Temmuz 2021 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler:

Nişanlı Koltuğu

bir gelinliği diler kız
eldivenli ellerinde usul açan bir gül

/yıllarca ben
yalnız akan serin bir ırmaktım
uyanır bir su Şafağında kalkarım
örterim üstüme aşkın sıcaklığını/

kadına beyaz yakışır hasrete siyah
billûrdan bir anı
sessizliğe ulayan sigara dumanları
eflatuni bir aşka kapıdır
koltuklar ayrı ayrı

konuşsak bile-
bir sükuneti soluruz
yaklaşır ellerimiz- ürperir
henüz
dokunulamayan bir hayatı

Hüseyin Atlansoynisanli_koltugu

 
Yorum yapın

Yazan: 23 Ağustos 2014 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler:

musalla taşında açan gül

Yağmur bu kadar inceyken

Ağır açan bir gül kadar hafifken merhamet
Ölüm çok ağır Allah’ım
Ölüm çok ağır affet.

Hafiften bir yağmurla Allah’ım
Musalla taşında bir gül kıl beni
Usulca bir güvercin
Kaldırsın ince kırmızı giysilerimi

İznin olursa açılsın kuş dili
Söyleyiversin ince naif şarkılar
Zamanın süzgecinden geçen bedenimi
Dağıtıp savursun ruhumla birlik rüzgâr.

Hiçbir sırrını ele verme
Öl ya da ölü taklidi yap ey suretim
Dişleri kenetlenmiş çenesi bağlı
Bir ölü taklidi yap – yapabilirsen
Çünkü bir tek
Ölüler doğru fotoğraf verir.

Hüseyin Atlansoy

 
Yorum yapın

Yazan: 20 Temmuz 2014 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler: