Hatırasız bir aşk yaşayacağım seninle ey ölüm, ne adını sayıkladığım kızlar koşarak gelecek yanıma, ne kalbimi üşüten kahkahalar olacak kulaklarımda.
Sen olup biteni fısıldarken usulca bin bir kanadından birine tutunup sonsuzluğa uçacağım sonra, yani aşka.
Yaa dünya derken ihtiyarlar içten bir gülümseyişle karşılayacağım seni muhtemelen o güzel kadın, yani kadınım en çerkes sesiyle haykıracak, bir aralık sabahının erken düşen çiğlerine elâ bir pırıltı bırakarak, gözyaşlarıyla yaşarken dans ettiğimi bilmeyen ahali dualarla uğurlarken beni bir sevinç anını paylaşacağım seninle ey ölüm, fotoğrafın banyosunu fanilerin göremediği
devr-i daim konuşmalarla avunacak çocuklarım benden geriye kalan üç-beş şiirle de, belki!
II
‘Beni iki kere kurşunladılar’ üçüncüden ne korkarım uçunca üçüncü kuş kafesten bir uçmaklık yar kalır avcı olana ölümde dirimde ve gitmelerde sahih bir rüyaya gülümserken
Gerçi ben hiç bir kuşa yetişemeden vakitsiz kaybettim yenilgilerimi. Yaşarken kanatsız bir anka kuşuydum sanki harabe bir başkentin üstünde süzülürken ağzında tuttuğu zümrütü hep kendine düşüren
Sevgilim, ben sır köprüsünden yalnız geçeceğim arefe günü son nefesimi verirken ah! bir bilsem, yarın kimin yüzün öpüp kime yar diyeceğim.
Gençken Sürekli bana bakan Güzel bir kız sanırdım dünyayı Meğer gözleri dalmış
Seviyorum ben Dalından koparılmış Kaf dağındaki rüyaya benzer bu dalgınlığı Faytonları da üstelik-yolculukları
/Akşamın bu saatinde yolculuk Değilse Sevgiliyi ya da ölümü bekleme telaşı Dalında utancından kızaran elma gibidir Aydınlık neşeli şen bir ayrılışın hatırası
Bir gün döneceğiz- Sureta suretsiz Bak burası Yeryüzüdür Gece gibi ıssız bir suskunluğun imtiyazı/
Dilimde dilim dilim Mayhoş bir meyve tadı.
Acemice- Değiştiriyorum bu dalgınlığı Meğer gerçekten dalmış
II /Arada/
Ben ne zaman geldiydim
Hatıran buradaydı
Hep buradaydım ben Gölgem boy boylamak soy soylamak isterken Bakışlarımdaki siyah ışık gecesi Ölçmez asla mesafeleri
-Ne zaman geldiydim sahi -Hiç gitmedindi
Buradaydım ben Keşke Gitme dinseydi
Direksiyonları dizginler gibi çekerken sürücüler Keserken küçük kızlar makasla kirpiklerini Su damacanalarda alabildiğine konuşkan Bir aldanışla sahte mavi Çiçeklerini de almış gitmiş bir kış Kışlarını da almış gelmiş bir kız Dalgınlığı sanki
İçimde ne kadar acemi Korkudan ürkmüş kabarmış hamur gibi Dağların heybeti-
Artık beyazlamadan dökülecek saçlarım Ufukta kaynıyor Dünyanın bütün karlı dağlarının iptali
III /Kanat Açarken/ -Acemi nerdesin sen -…Arada… Aralıksız ve süresiz Bir ilk yağmur gibi
İşte söyledim Söyledim sözde öldüm İlk sözdeyim ben ilk sözde Toprak ve buğur incelten nefeste
-Ne zaman uyudum ben -Hiç uyumadın ki Ölüm gibi katıksız bir öpüşle
Hep arada mıydın sen… Bak yeni dünyada yetti Çalı dibinde kara pirinç Asla pirimiz değildi oysa Ekini ateşe verenlerin Kalleş ve ölçüsüz ölçü birimi inç
Haydi acemi aç kanatlarını Ve uç alabildiğince ince sözlerinle
Gökyüzü tamamdır kanatlarından eksilenle Asla söyleme
IV/Göç Hazırlığı/
-Al işte cesedini canımı ver
Acemiydim, topladım denklerimi Toparladım sonra o büyük anlaşılmaz denklemi Aşk ölüme karşılık gelendi; toparladım büyük bir ciddiyetle cesedimi
Camdan sırlanmış aynayı tutan Usul bir güz esintisi gibi kayıtsız kalbim Durmadan atıyordu sanki varmış gibi Al işte al, cesedini canımı ver
Bir türlü bitmiyor temizliği Kalem yazmaya başladıktan beri
V/Kurban/
Hemen alırım güzelim Sen bir gülüversen Sektirmem hiç Kalbim hazır müşteri
Kağıtta değil-sarı kızıl ve siyah Kalemin içindedir kader Büyük kurbandır ismim; yeter Ve yakışır güzelliğime: gülü ver
/siz de biliyorsunuz ‘hüzün’ bu yıl yine moda çocuklar/
cumartesi olanca buğusuyla yayılıyorken iğde dallarına, nar kırmızısı sıcaklığıyla örtülü caddelerden, kaldırımlardan sokak aralarına sızıp kara kavruk kadınların ve tezgâhtarların ellerinde bir tomurcuk, bir orkide çiği oluveriyor.
/hüzün monepeto değil çocuklar/
yorgun, pazar çantalarını kavramış bilekler ince, ola ki nazenin bir gülümseyişi temiz giyimlilere değil, biliyorsunuz kravatla, fularla elma satılmaz çünkü yitmişlere, kumaş tüccarlarına, küfürbazlara yüzlerine bile bakmadan bir file dolusu hayat karşılığı ödeyiveriyor.
/iyisi, kötüsü olmaz acının ve acı insanın yüzünde gizlidir; çocuklar/
oysa cuma bugün günlük güneşlik sevincin abidesi sisli vapurlar, sigara dumanları, yarım bırakılmış sarışınların yas günü bugün
/ah! Robenson, cumayı bırak adandan ‘yarın cumartesi’ biliyorsun biliyorsun ben yeşil gözlü bir çinle avunabilirim Pekin’de bile olsa/
yavaş yavaş alışıyorum kente yeni gelmişlerin ürkek sorularına hatırımda gözlerle geçilen boğaz bir salı günü uzaklığında olsa da.
/cuma cumartesi Robenson ve saire ne intihar ve balkon bir buse versene/
sonra yayılsın olanca buğusuyla özlem bitmeyen zafer haftası; ‘hüzün’ zaten.
Ağır açan bir gül kadar hafifken merhamet
Ölüm çok ağır Allah’ım
Ölüm çok ağır affet.
Hafiften bir yağmurla Allah’ım
Musalla taşında bir gül kıl beni
Usulca bir güvercin
Kaldırsın ince kırmızı giysilerimi
İznin olursa açılsın kuş dili
Söyleyiversin ince naif şarkılar
Zamanın süzgecinden geçen bedenimi
Dağıtıp savursun ruhumla birlik rüzgâr.
Hiçbir sırrını ele verme
Öl ya da ölü taklidi yap ey suretim
Dişleri kenetlenmiş çenesi bağlı
Bir ölü taklidi yap – yapabilirsen
Çünkü bir tek
Ölüler doğru fotoğraf verir.