RSS

Etiket arşivi: Vladimir Mayakovski

Omurga Flütü

Lili Yuryevna Brik’e 

Giriş

Hepiniz için,
sevinç bulmuş olduğum ya da bulduğum
ve koruduğum ikon resimleri gibi ruhun
şiir dolu kafamı yükseltiyorum
bir şarap bardağı gibi masadan.
Düşündüm arasıra
iyi olacağını
sona erdirmeyi bir kurşunla.
Nasıl olursa olsun,
bugün sunuyorum
en son konseri içten çekilme selamımı.

Hafıza!
Burda sokulacak onlar beynin salonuna
dolu gözleriyle ışıldayan kahkahaların
sonsuz kuyrukları hepsinin, sevdiğim.
Düğün giysilerine bürüneceğiz bu gece.
Işıyacak sevinç bedenden bedene.
Bu gece, bu gece hiç unutulmayacak.
Çalacağım, ayağa kalkıp
kendi omurgamı flüt gibi.

1.

Çiğniyorum kilometrelerini yolların şaklayan adımlarla.
Nereye gidebilirim içimin cehennemi tutuşunca?

Ben,
Bütün eğlencelerin tansık ustası,
yok biri eğlenceye gidecek benimle.
Daha iyi olurdu sokağa atılmam
ve parçalamak kafamı taş Nevskiy’e karşı!
Sövüp saydım.

Bağırdım var olmadığını tanrının,
ama soktu elini tutuşan Cehennem’e tanrı
ve bir kadın çıkardı
dağ gözünde kımıldadı
ve buyurdu bana:
sev o kadını!

İhtiyacım yok sana!
Benim olasın istemiyorum!
Biliyorum
ölüm çarçabuk
alıp götürecek beni.

Var olduğun gerçekse, tanrı,
sen örmüşsen yıldız göğü halısını,
bu acı işkencesi,
kötüye giderse her gün
sence buyurulmuşsa cezalanmam,
as kendini tanrı yargıç zinciriyle.
Bekle ziyaretimi.
Tam zamanında geleceğim
ve gecikmeyeceğim.

Dinle beni,
büyük enkisizyoncu!

Ağzımı bıçak açmayacak.
Bir çığlık bile
kopmayacak paramparça dudaklarımdan.
Bağla beni kuyruklu yıldızlara yabanıl atlar gibi
bırak yollarına gitsinler
ve parçalasınlar beni kanatlarında yıldızların

2.

Dalgın adımlarla köprüye gidiyorsun-
ve düşünüyorsun,
her şey iyi orda, aşağısında ırmağın.
O zaman görürsün
çürüyen dişlerimi ışıyan suda,
altında Seine köprüsünün
benim.

Güçlüyüm
ve gerekince bana
buyururlar:
Dudaklarımda donup kalır sonuncusu
adın olur
paramparça olunca mermilerle.

3.

Bugün size gelince
korkuya kapıldım birden-
değildi beklendiği gibi her şey.
Bir şey vardı ipek bükümünde giysinin
ve güzel kokusu tütsünün havada.
Sevinçli misin?
“Hem de nasıl.”
Kuşkumu çoğaltıyorum, ateşimi tutuşan dörtnala
usun engelleri parça parça oluncaya.

Mezarlar genişliyor
Dibi yok derinliğin.
İnanıyorum
düştüğüme günlerin tribününden.
Bir ip gibi gerdim ruhumu uçuruma,
ve dengeliyor onu, oynuyorum sözcüklerle.

Biliyorum,
yıpranıp aşındığını aşk yüzünden
yorgun düşmüş beni taşıya taşıya.
Dön gel benim ruhum, yorulmuş gibisin.
Eğlenceden uzak değil beden, yürek bilsin.

Biliyorum,
parayla bulunur bir kadın çoğu zaman.
Zararı yok,
benim için daha iyi
Paris giysileri yerine
seni giyinmem sigaramın dumanlarıyla.

Şimdi
sevinebilirsin,
şurada lit de parade’lıların senin
şimdi
karasevda egemen olan,
ve ben koşmak istiyorum yalnız en yakın kanala
ve sokmak başımı çeneleri arasına suyun.
Dudaklarını sundun bana,
öyle kalın ve soğuk
hafifçe dokunamıyorum titremeden onlara
günah çıkaran gibi dizlerine kapanınca
ve örtüyor öpücüklerle manastırın yaş duvarlarını.

İşkence
dize kapanmaya zorladı beni
bulunduğum durum içinde.
Kral Albert,
kaybeden
bütün kentlerini,
şımarık bir adgünü çocuğu yanımda.
Çiçekler, otlar yeşerecek güneşler altında!
Bahar canlılık getirecek!
Bir istek kalıyor benim için yalnız-
boşaltmak bir maşrapa şiiri son yudumda.

Yüreğimi çalan sen,
soyup soğana döndüren,

ve yıkımlara salan ruhumu,
kabul et bu son şiiri, soruyorum
yazdığım bu son şiir mi, değil mi diye.

Bir bayram gibi süslenecek işte o gün
bir haç için bu büyünün benzediği.
Bak,
en sonunda başardım
kağıda mıhla beni sözcük çivileriyle.

1915

Vladimir Mayakovski
Çeviri: Abdullah Rıza ErgüvenMayakovskinin_odasi

 

Etiketler: ,

Böyleydi Eskiden

İnsanoğlu aşkı doğduğunda getirir,
ama iş güç,
para pul
ve buna benzer bir sürü şey,
kurutur gönlünüzün verimli toprağını.
Yüreğin üstünde beden giysisi vardır,
bedenin üstünde de gömlek.
Ama iş bu kadarla kalmaz
adamın biri –
bir salak! –
bu gömleğe kol kapağı takmış,
göğüs kısmını da kolalamıştır.
İnsanoğlu yaşlandıkça fikir değiştirir
Kadın süslenir.
Müller eğitimine başlar erkek.
Ama çok geç.
Deri kırışıklıklarla dolmuştur.
Aşk çiçeği açar,
açar,
ve solar.
Ben de bol bol getirdim aşk verisini.
ama insanlar,
daha küçücük yaştan başlayarak
çalışmaya göre koşullanır.
Bense –
Rion kıyısında koşar
sürterdim
hiçbir şeye aldırmadan.
Kızardı anacığım:
“Ah korkunç haylaz, ah!” diyerek.
Kırbaç gibi şaklatırdı kemerini babam.
Bense
cebimde üç düzmece ruble
üçkağıt oynamaya giderdim erlerle.
Ne sırtımda bir gömlek
ne ayağımda bir pabuç.
Kutaissi Fırınında kavurur,
ya da güneşe verirdim sırtımı
ve işkembemi,
içim bulanana dek.
Kendinden geçerdi güneş:
“Üst üste konmuş üç elma gibi mübarek!”
bu oğlanda var besbelli –
altı okka bir yürek.
Ve hınzır, anasını belliyor bu yüreğin

Baksana a canım,
nasıl oluyor da sığdırıyor beni
ırmakları
ve uzayıp giden kayalıkları,
o kuş kadar yüreğe?

Vladimir Mayakovski
Çeviri: Bertan Onaranaz-kal-yanimda-cocuklugum

 
 

Etiketler: ,

Omurganın Kavalı

Dumanlar içinde mavi olmayı unutan
gökyüzü,
paçavralar giyinmiş
sığıntı gibi bulutlar,
son aşkımla tutuşacaksınız bütün!

Sevinç çığlıklarımla bastıracağım
ordular
gürültünüzü!
Siz ki bir yuvanın sıcaklığını unutmuşsunuz,
dinleyin !
Ve çıkın artık siperlerden:
bitirmeseniz de olur
savaşı..
Ne en korkunç dövüşlerin,
ne de
kan tüten yaraların en derini
solduramaz aşk sözlerini!
Bilmez olur muyum hiç
sevgili Almanlar!
Dudaklarınızın ucunda hep
Goethe’nin
Gretchen’i var…
Ama o,
yüzyıllardır sayıkladığınız
tombul
pembe tenli kız,
neme gerek benim!
Seni söylüyorum türkülerimde
şimdi ben,
makyajlı
kızıl saçlı sevgilim!
Bu kasatura uçları gibi
sivri
günlerden,
yaşadığımız,
yüzyılların sakalı ağardığında
kalacak olan
sensin yalnız!
Bir de ben…
o kentten
bu kente…
senin ardında!
Londra’nın
kalın
sisinde yitirsem seni,
alev dudaklarıyla
gece lambalarının
gene de uzanır
öperim..
……………………………………..
Dalgın
ve hüzünlü,
köprüden geçsen:
“Aşağısı da güzel” diye düşünerek,
“Ve ölmek
de belki güzeldir !” diyerek,
bil ki benim
köprünün altında akan,
benim la Seine,
benim çağıran seni
çürümüş dişlerini göstererek..
………………………………………..
Güçlüyüm ben,
gerekliyim çünkü onlara.
“Sıran geldi!”
deseler günün birinde,
savaşa itseler beni,
vurulsam:
Kan değil
adın fışkırır
yırtık dudaklarımdan..
İster
taç giydirsinler,
ister –
se Sainte – Hélène ’e sürsünler:
Hayat fırtınalarının dalgalarını
gene de
ben
mühürlerim!
Ellerim
kelepçelidir evet
ama evrenin
tahtıdır yerim!
Siz
ürkek çocukları
hüznün,
ve siz
gökyüzünün
mavi olduğunu unutanlar!
Dinleyin artık
susun da!
Belki de
son
aşkıdır
bu
gökyüzünün:
onulmaz yarası
kanar da kanar
veremli ciğerlerimin dokusunda.

Vladimir Mayakovski
Çeviren : Attilâ Tokatli

 
Yorum yapın

Yazan: 03 Ağustos 2014 in Çeviri Şiirler, Şiir

 

Etiketler:

Seviyorum

İnsanoğlu aşkı doğduğunda getirir
Ama iş güç,
Para pul,
Ve buna benzer bir sürü şey
Kurutur gönlünüzün verimli toprağını.
Yüreğin üstünde beden giysisi vardır,
Bedenin üstünde de gömlek.
Ama iş bu kadarla kalmaz.
Adamın biri,
Bir salak-
Bu gömleğe kol kapağı takmış,
Göğüs kısmını da kolalamıştır.
İnsanoğlu yaşlandıkça fikir değiştirir
Kadın süslenir
Müller jimnastiğine başlar erkek.
Ama çok geç.
Deri kırışıklarla dolmuştur.
Aşk çiçeği açar,
açar,
Ve solar.

Vladimir Mayakovski
Çeviri: Bertan Onaran

 
 

Etiketler:

Şair İşçidir

Bağırırlar şaire:
‘Bir de torna tezgâhı başında göreydik seni.
Şiir de ne?
Boş iş.
Çalışmak, harcınız değil demek ki…’
Doğrusu
bizler için de
en yüce değerdir çalışmak.
Ve kendimi
bir fabrika saymaktayım ben de.
Ve eğer
bacam yoksa
İşim daha zor demektir bu.
Bilirim
hoşlanmazsınız boş lâftan
kütük yontarsınız kan ter içinde,
Fakat
bizim işimiz farklı mı sanırsınız bundan:
Kütükten kafaları yontarız biz de.
Ve hiç kuşkusuz
saygıdeğer bir iştir balık avlamak
çekip çıkarmak ağı.
Ve doyum olmaz tadına
balıkla doluysa hele.
Fakat
daha da saygıdeğerdir şairin işi
balık değil, canlı insan yakalamadayız çünkü.
Ve doğrusu
işlerin en zorlusu
yanıp kavrularak demir ocağının ağzında
su vermektir kızgın demire.
Fakat kim
aylak olduğumuzu söyleyerek
sitem edebilir bize;
Beyinleri perdahlıyorsak eğer
dilimizin eğesiyle…
Kim daha üstün, şair mi?
yoksa insanlara
Pratik yarar sağlayan teknisyen mi?
İkisi de.
Yürek de bir motordur çünkü
ve ruh, onun çalıştırıcısı.
Eşitiz bizler
şairler ve teknisyenler.
Vücut ve ruh emekçileriyiz
aynı kavganın içinde
Ve ancak ortak emeğimizle
bezeriz evreni
marşlarımızı gümbürdeterek
Haydi!
laf fırtınalarından
ayıralım kendimizi
bir dalgakıranla.
İş başına!
Canlı ve yepyeni bir çalışmadır bu.
Ve ağzıkalabalık söylevci takımı
değirmene yollansın dosdoğru!
Unculuğa!
Değirmen taşı döndürmeye laf suyuyla!

Vladimir Vladimiroviç Mayakovski

 
 

Etiketler: