RSS

Etiket arşivi: Haydar Ergülen

Kimse

Aradıkları yabancıyı, kimse, içimde buldular
yüzleştirmek için şimdi beni de arıyorlar
kimi kimden çekip alacaklar, bilmiyorum
beni kimde bulacaklar bilmiyorum: Kimdeyim
ve bende kim var ki ikimiz sanıyorlar?
Bir kez görür gibi olduğum bir rüyanın
kapısında duruyordum, sırtımda pirinç torbası
içini açık unutmuş gecede, yabancıyı o
rüyaya aldılar, pirincim hafifledi, taşı
bana bıraktılar, pirinç de gitti yabancı da!
Taşı söze çevirmeye çalıştım ve katı
şöhretini hayatın birkaç sözle hafifletmeye:
—N’olur bana taş atma, öyle ağır ki
benim taşıdıklarım, atamam bile sana!
Pirinci taşla yüzleştirdiler rüyayı gözle
benden yabancıyı çaldılar ve ondan beni,
birbirimize benzettiler bizi: İki kimsesizliğe,
ve az geleceğini bile bile aramızdaki
uzaklığa, ikiye saydılar birimizi pirinç
gibi şımarık birimizi taş yerine fazlalık

Atın beni içimden kimse yok artık!

Haydar Ergülen
-40 Şiir ve Bir/nar-

 
Yorum yapın

Yazan: 31 Ağustos 2023 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler:

“MUTLU EVLİLİK”

mutlu evlilik vardır dünyada

karımın gözleri bal rengi saçları perma
ben izin verdim güvercinim öyle güzel ki
biz sade yurttaşlarız bayım şimdi olduğu gibi
bir saçın haylaz tellerine takarız mutluluğu

karım bir melek gibi düş inceliğinde
uzun uzun susar yıllarca konuşmuş gibi
pullarım yıldız yıldız oynaşırken içinde
susar ela gözlerinde engin bir su derinliği
düşerim gölgesiz denizlere eririm sanki

bilmenizi isterim ki sayın görüşmeci
tek ve kesin bir yanıtımız var bizim
soruşturmalara dünyaya geleceğe
mutluluk yüzümüzün olağan rengi
namuslu ve kurallar çizgisinde insanlarız
yargı evindeymişiz gibi yanıtlayacağız sizi

özgürüz üstelik ciddi bir iştir özgürlük
paranın dolaşıma girmesiyle başlar tarihi
dolaşık özgürlüğün işe yarar bir bölümü de
kıvrılıp süzülerek girmekte cebimize
ah kutsal kardeşliğiniz dünya durdukça dursun
ey çağlayarak dökülen ulu para ırmakları
ey hür dünya gibi dalımıza konan özgürlük

tarih deyince ortak geçmişimizi anımsıyorum
kadınlar kanları pahasına yazarlar tarihi
karımın tarihi yoktu kanı dökülünceye değin
karımın yaşı üç gülmeyin üç yıldır evliyiz
üç yıldır iç ve dış düşmanlara karşı
biz kipiyle konuşmanın sevinci içindeyiz

nasıl politik olmayız her şey politik
güncel politika tartışmalarına girmeyiz
seçimlerde oyumuzu atarız en iyisi demokrasi
gündemimizde varsa yoksa aile politikası
seçimsiz kavgasız saygılı sessiz

geceleri koruyucular alırız yurttaşlık gereği
güzel göğüslerimiz geniş omuzlarımızla uyum içindeyiz
yunan tanrıları gibi çılgınca sevişiriz
çocuklar doğururuz zümrüt gözlü bol kirpikli

ruhumuzun aynası kitaplar duvarları süslüyor
hayran gözlerimizi okşamakta boydan boya renkleri
bu kitabın rengi ne hoş filizi yeşil
sana bu renk bir kazak örmeliyim kocacım
trajik bir roman mı okuyorsun demek kış geldi
ilk kar düşmeden koyu giysilere bürünmeli

mektuplar ailemizin gizli tarihi
deli bir kan akıyor ilk mektuplarda
‘seni alamazsam öldürürüm kendimi’
bunu görmenizi istemezdim kişiye özel
‘seni soyunuk çekecek bir çekici olsaydı
yokluğunda hiç duymazdım özlemini’
mektuplar çocuk biraz çapkın çokca tarihi
‘öyle mutluyum ki seninle bi yağmurumuz eksik
sustuğumuzda şöyle inceden çiseleyen
ilk sinemaların kaçamak öpüşlerin yağmuru’

aile fotoğrafları kuşaklar boyu kalacak belge
benim saçlarım ortadan ayrık karımınkiler perma
bakın şu gülüşün eskimezliğine tarih gelse bozamaz
burda kuğulu parktayız önümüzde kuğular
ha kuğunun boynu ha karımın inceliği
bense bir sığınak gibi olduğum yerde
karım pembe bir gül gibi ilişmiş göğsüme
bunlar karımın elleri güzel elleri ince
sanki sevgisini katıyor yediğimiz yemeklere
kıyıdaki tabağa uzanan benim elim
sofrayı toplarken yardım ediyorum güvercinime

açıklar mısınız neler karalıyorsunuz böyle
öznesi ölü bir kadın olan ebedi bir aşk mı
boğulmuş bir gençlik mi yatıyor karımın yüreğinde
işte bayım ömrümüz tümüyle önünüzde
gülümseyen bir fotoğraf gibi mutlu ve gerçek
son ve mutlak bir yanıt gerekecek size

dünya ölümlü dünya bu aşk bir gün bitecek
karımla ben ölüm denen sonsuzluğa düşünce…

Haydar Ergülen

 
 

Etiketler:

GECE YAĞAN SESSİZ YAĞMUR

gece sessiz düş soğuk delikanlı uyuyor
ayın aydınlığıyla ürperiyor uykusuz gözleri
alnına akıyor perçemi su inceliğinde
eşya da kımıldayacak yüreği gibi
saatinden bir kuş çıkıp geceyi bildirse

adını unuttuğum sevgili arkadaşım
bu şiir tutkuyla yazdırıyor kendini
gece bir yağmur olmuş yayılıyor yüzüme

saçları azalıyor yüreğinden su içmemiş gibi
gergin ağzı düşlerinin yıkandığı bir ırmak
defterinde resimler solgun yüzler geçidi
kimlikleri okunmaz elyazısıyla ıssız
gecenin içinde karartılmış deniz feneri

uzun uykulardan birazdan
gecikmiş bir düşü uyuyacağım
sorgusuz belleksiz yazısız
olur mu olmaz mı bir lacivert düşü
hiç kimseye yolu anlatmayacağım
kentin ortasındaki çan kulesini de
beyaz bir uyku gibi üstüme
evlerin arasından yağan kar da yok artık
tütünümü şiirlerimi bir bavula doldurur gibi
sevinci de yüreğime gömdüm
kaldıysa bir anılar kalmıştır
uçuşan bir sessizlik gibi benden geriye

acısı yalnızlıktan el alan bir ülkeye sürülmüş
geceyle eriyen içli şarkılarda geziniyor sesi
kederi durdukça koyulaşan şarabının son rengi
yüzünün yumuşak çizgilerinde boyveren bir derinlik
binlerce aldanışın ağır sularında deneniyor
her şeyin bir anlamı olsun adını koyun
uğultunun adını koyun çürüyen görkem olsun
özgürlük deyin gevşetilmiş yürek bağlarına
bir dokunuşla bozulurken gizi eski aşkların
kadınların parlatılmış göğüslerinde yalana inciler
temiz sular irinlerden bulanmaz çekinmeyin
kuzgunlar üleşirken her yerde çocuk ölülerini
okunmuş kitapların acısı anımsansın yeniden
her harften bir yara doğuran gece bilinsin

kimliğim yanımda gözyaşlarım da
ne adım yazılı ne çocukluğum
gençliğimse benden biraz ötede
kesiksiz uyuyan taşralı bir yolcuyum

şiiri gençliğinin geniş sokaklarından
odalara dolanan rüzgârların yaralı sesi
uykuları gün günden gözlerinin kıyısında
karanlığı çoğaltan kanlı düşler birikintisi

gözyaşlarım kimliğimin tanığı ablam öldü
koşar gibi duraklar gibi ağlar gibi
adı yüreğimde kök sürer gibi birden
nehre çiçek atacağım ablam öldü
artık her gece beşinci kattan düşen
kristal bir kadeh inceliği kaldırımlarda
ölüm kadar anlamlı bir suskunluğu seçti
ablam yaşarken de kırılgandı inceydi

gecesi karşılıksız bir mektup gibi sessiz
ölü bir ozandan söz edercesine saygılı
susuyor ince ince geceyle konuşuyor
sevgilisi tütsülenmiş kitap ölüleri
şarkısını dilsizler korosu seslendiriyor
geceyarısı kentin kimsesiz sokaklarında

ablam yoksul çocukların söylediği
karlı dağ şarkılarında göğe çıkıyor
ve durup geçmişle gelecek arasında
pırıltılı inciler döküyor kara gözleri

rengi yok gecenin rengi yok
karanlık kara değil ölüme açılan boşluk
beşinci katın balkonundan eski bir büyü gibi
çıkıp rengi alınmış gökyüzüne gülümsüyor

1981

Haydar Ergülen

 
 

Etiketler:

Eski Çocuk

“Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
hiçbir yere gitmiyor”(1) dizesi yarısıdır çocukluğun,
yarısı çocuk olan biri söyleyebilir bunu ancak
galiba az çok böyle bir şey şiir yazmak
yarısı sözcüklerin uçurtmasını uçurmak
yarısı uçurtmanın kuyruğuna yenilerini takmak
yeni…de ne, yeni sözcükler mi yalnızca
yeni sözcükler evet yeni misketler gibi pırıl
yeni bulutlar ki nereye giderlerse gitsinler
her yer onlarla gökyüzü olur hepyeni bir gök olur
ama çocukluk gibi işte hep şuramızda durur
şuramız deyip geçmeyin şuramızdır şunca’azdır
şiir zaten, ne olacak ki hem çocukluktan güzel
şiir mi var, yok, nerden mi biliyorum yine
şiirden yine çocukluktan yine kendimden de
bilseydim keşke, yarısı çocuk olmaya çalışıyorum
şiir yaz, aşık ol, çocuk yap, dünyayı gez hep hepsinde de
insan çocukluğuna yetişmeye çalışıyor işte
hem de o hiçbir yere gitmemiş olan çocukluğuna
o zaman yavaş diyor insan kendine dur biraz
sen eski bir şehirli eski çocuksun bu gökyüzü
bu çocukluk nerede var, duyuyorum, duruyorum,
çünkü insan ancak durursa yetişebilir çocukluğuna
biraz da siz büyüyün öyleyse ben bir yere gitmiyorum!

(1) Edip Cansever’in dizesi

Haydar Ergülencocuk-siirleri-antolojisi

 
Yorum yapın

Yazan: 08 Haziran 2017 in Türk Şiiri, Şiir

 

Etiketler:

Herkes Dışarı

ölüm henüz hepimizden küçüktü
benim güzel arkadaşım kırıldı fakat

arkadaşlık için çekilen o kısa film
henüz başlamıştı, geçmiş karardı
ve anısı kendinden önce yaşayan
çıktı çıkarıldığı kötülüğün katından
güzelliğini herkesin içine attı

herkes dışarı
kimseye yer yok
içinizde yer yoksa
o güzelliğe

içinizde biri var mı
modası geçmiş acılarla çünkü
bir ilgisi var güzel olmanın
kraliçe olamayacak kadar
güzel kadınları hatırlamanın

gövde eğilsin artık, kim karışabilir
gövde gösterisine soytarıların, fakat
kimdedir işlenmemiş bunca suç,
arzunun hortlaklarına ödemekle bitmeyen
ruh borcu: kim bilir, kim üstlenir?

ruh ne zaman benzedi ki gövdeye
ruh kolay ve güzeldir
herkesin sarılacağı kadar incedir
ruh karşılaştırır, karıştırır
gövdedir bırakan karşı karşıya

o, ruhunu dışarda bırakmayan çıt – kanat
yoktu ki şehirde konacak yeri, duydum
kanatlandı içine, başkasının gövdesine
sığınan bir ruh gibi kırıldı, duydum:

meğer ateşli bir hastalıkmış hayat!

Haydar Ergülenolum-benim-guzel-arkadasim

 

Etiketler: