Ölürüm de unutmam
İçin için sözleştik hiç unutur muyum
İstanbul’dunuz evimdiniz ne güzeldiniz
Ayrı düştüğümüzü hiç unutur muyum
Deli misin nesin
Seni hiç unutur muyum
Hiç unutmam hiç unutmam hiç unutmam
Yağmur ne çiseliyor, etme eyleme, tepemizde tipi tentesi
Yoksa sulusepken miydi, buz tuttu ortalık ve işte haphaziran
-Cana yetti miydi kuşlar şakırcasına her şeyi kırar insan-
Çer-çöpte bir yaz sesi var, bibakıma kış-kıyamet seslenişleri
İkindiydi diyelim, hiç işitilmedik ezanlarıyla bir yatsı
Ah bundandı can masallar, kırpıldı o güzellemeler
Bir ot dikesi geliyor kişinin, gül sulama yasaklarına inat
Bir dikeni yolası geliyor, belki ceviz iriliğinde dolu inecek
Yağmur çiseliyor, kar mı ne yağacak şu dümdüz hazirana
At kişniyor yularsız, hani nalı yelesi, hani gözbebeklerindeki yaz
Ama yağmur boyna çiseliyor, işte yalan dediğim bu
Zından menekşelerde benettim-senetme’lik
Kömürleşmiş sevilerde küle sığınık bir sapsarı köz
Zakkumlarda o cayışıklığın sereserpe acı kokusu
Bir al kısrak kişniyor taysız ve niye
Cimcime ağlak oğlan özadını yadsıdı mıydı
Eh, yağmurcağız çiselemez de n’eyler
Birileri çıkıp türküleştirirler ille de bunu
Başkaları da sökün edip, a yavuklum mavi diye tutturur.
Ve de –hoşgörün- hep o çisil çisil yağmur
Ve temmuz geldi gelecek diye bir söylenti var
Ve temmuz apansız geliverecek bumbuz
Hele bir gözatın yalnızlığınıza
Gece yağıyor güpegündüz.
Metin Eloğlu
Keşkek şu kazanda kaynar, benim bildiğim;
Şu güveçte helmelenir fasulye.
Kuzu şu kadar ateşte çevrilir;
Tuzlama şu tabağa konur ille..
Yumurta şu sahana kırılır.
Çorba mı? Çorba şu kaşıkla içilir tabii,
Hoşaf bu kaşıkla.
İster uskumru olsun, ister kolyoz,
İster orkinoz, ister hanos;
Balık şu bıçakla kesilir.
Şarap siyahsa şu kadehe konur elbet,
Beyazsa bu kadehe.
Yavan ekmeği nasıl yersen ye…
Metin Eloğlu
Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamış;
Ama size kalacak .
Olur a, Sultan Süleyman bilememiş işini;
Ama siz bileceksiniz.
Şöyle sizinle beraber üç beş kişi;
Öte yanı kör dövüşü.
Bir gün yaşamışsınız, ömrünüzde bereket;
Akşam olmuş kendiliğinden;
Bir konağınız var dayalı döşeli;
Kapıda arabanız, oda oda mutluluğunuz;
Kadehte kuş sütü var,tabakta minare gölgesi…
Biraz da aşk masalı ekleyin bu düzene;
Eklediniz mi?
Oh, yaşamak ne güzel şeymiş be!
Güzeldir tabii…
Şimdi bir de bir oda düşünün bakalım;
Halı, kilim hak getire,
Ekmeğin ,katığın lafı hiç edilmesin,
Otu ocağı bir kalem geçin;
Beş kişi uzanmış bir sedire,
Basıyorlar küfürü;
Kime?
Ne bileyim ben kime…
Bu oda niçin mi yoksul?
O beş kişi yoksul da onun için.
Bu bayların, bayanların derdi ne mi?
Ne olacak: Memleketin derdi.
Peki ama, çaresi yok mu bu işin?
Ha şöyle,
Düşünmeye alışın.