RSS

Etiket arşivi: Suat Engüllü

Armut Ağacında Öten Kumrunun Anlattıkları

Dalları sokağa taşan armut ağacına,
Bir kumru gelip konardı her sabah,
Arap şarkısı gibi bitmek bilmeyen
İçli içli ötüşüne başlardı az sonra.

Büyülü kızıllığıyla şafak sökerken
Yine bir sabah erken,
Konuverdi armut ağacına kumru.
Bir hüzünlü, bir hüzünlü öttü ki sormayın…

Henüz dağılmadan tedirginliği,
Kumrunun ötüşündeki hüznün,
Geldi dayandı kapıya / yelesi pırıl pırıl,
Yağız atın koşulduğu araba.

Belliydi, son haddini bulmuştu,
Kaç gündür evde süregelen telaş.

Çeyiz sandığı, konsol, sofra,
Döşekler, yorganlar, halılar,
Dört sandalye, baba yadigârı masa,
Ve birşeyler daha yüklendi arabaya
                                  Apar topar.

Evde kimin yüzüne takıldıysa gözüm,
Hepsi üzgün, ağızlarına kilit vurmuş dersin.
Kucaklaşıldı, helallaşıldı sonra,
Sonra deh dedi sürdü arabayı arabacı.
Ardından yürüdüler ağır ağır, ezginlikle,
Ninem, babam, annem, halam ve oğlu…

Anılarımdaki güllere bakılacak olursa
Aylardan mayıstı ve biz çocuklar,
Bakakaldık ardlarından, olanlardan habersiz,
Ama bir şey kopuyordu sanki içimizden,
İşte bu duyguyla uzun uzun el salladık.

Öğlene doğru ninem döndü,
Daha da kocalmış,
Babamla annem döndü,
            Gözleri hâlâ nemli.

Şimdi sormanın vakti değildir diye,
İçimde büyüyen çocukça bir merakla
Bekledim, bir şey sormadım kimseye.
Halamla oğlu gelmediler o gün,
                                 Gelmediler…

Ertesi gün de, daha, daha ertesi gün de…
Yedi yaşında bir çocuktum henüz,
Ve aklım kesmiyordu her şeyi belki,
Ama İstanbul’un sözünü etmeleri,
Tren demeleri yettiydi. Ne hikmet…

Dalları sokağa taşan armut ağacını
Bir cömertliktir bürümüştü o yıl. Hayret!
Hep bekledik halamın oğlu gelir diye,
Gelir tırmanır diye bekledik,
                       Çocukça bir içtenlikle…

Oysa ne halam döndüydü, ne de oğlu.
Arap şarkısı gibi bitmek bilmeyen,
İçli içli ötüşünü artık özlediğimiz
Kumru da gelip konmadı bir daha,
Dalları sokağa taşan armut ağacına.

Suat Engüllü

 

Etiketler: